6. Bölüm

Kharon atölyeye gittiğinde sanki her an yepyeni bir sipariş gelecekmiş gibi hissediyordu. Usanç içinde tesseraları dizerken, elindeki işi bırakıp hayale dalıyordu.

Syria’lı zengin bir ipek tüccarının eşi için yaptırdığı; ortası avlulu, pencereleri avluya bakan, duvarların alt kesimleri mermer, üst kesimleri sıvalı ve boyalı olan, bahçesinde sürekli akan çeşmesiyle, duvarlarında freskleri ve mozaikleriyle gösterişli, Domus tarzı bir evin inşaatında Minokta’yla birlikte çalışıyorlardı.

Minokta mozaikleri, kendiside freskleri yapıyor ve Syria’lı zengin tüccarın beğenisine sunuyorlardı. Yaptıklarını hayranlıkla karşılıyor ve onları yüksek bir ücretle ödüllendiriyordu.

Hayalini kurdukları günün birinde gerçekleşecekti nasıl olsa, şimdi elindeki işi biran önce bitirip teslim etmesi gerekiyordu. Büyük bir gayretle mozaik panoyu tamamladı, şöyle geçip karşısına baktı ama zerre kadar tat alamadı, nerede o yarattığı freskler, nerede bu geometrik desenli pano. Bir türlü eskisi gibi olmuyordu, o arada yanına gelen ve mozaiklerin hazırlık harç katmanları ile tesselatum katmanını yapan, üstü başı harca bulanmış yardımcı usta Nikolaos’a yakınan Kharon, ona da sorar;

“Nikolaos, yaptığın şu kirli işten hiç sıkılmadın mı?”

“Üzerine dökülmüş harca bakarak; ne yaparsın Kharon, bundan kurtulmak kolay mı? Sen nasıl tesseraları dizmekten kurtulamıyorsun, bende bundan. Bundan anlar, bunu yapar, yaşayıp gideriz işte.”

“Ben başka işlerde yapmak istiyorum Nikolaos, bildiğim kadarıyla senin atölye dışında da yaptığın işler var. Bazı zengin evlere gidip oralarda da çalışıyormuşsun.”

“Kharon, ben işimi hiç aksatmadım değil mi? Hem bunun için Patriyarkos’tan izin aldım.”

“Amacım, işleri aksattığını söylemek hatta seni uyarmak değil. Bana da böyle işler bulabilir misin diye sormak?”

“O zaman başka. Birkaç gün içinde gideceğim bir yer var, istersen beraber gidip konuşalım, belki senin içinde bir fırsat çıkar.”

“Çok iyi Nikolaos, senden haber bekliyor olacağım.”

Kharon’un üzerindeki bıkkınlık bir anda kalkmış, içi sevinçle dolmuştu. Duaları gerçekleşir miydi? Henüz erkendi, gidecekler, konuşacaklar olur mu, olmaz mı göreceklerdi. Ya sonrası, sonrasında Minokta’ya haberi verecek, sevinçten bulutların üzerine çıkacaklar, iki koca balığın üzerine binmiş, yan yana uçuyor olacaklardı.

Minokta’ya bir sürpriz hazırlamak için bu haberi ona söylemedi ama ona;

“Minokta, geçen gece bir rüya gördüm ama sana söz etmedim, şimdi aklıma geldi. Gökyüzünde, iki koca balığın sırtına binmiş yan yana uçuyorduk, bu sence ne anlama gelir?”

“Bu rüyayı gören çok kazançlı ve bol gelirli bir işe girer. Her yönden feraha erer, güvenilir ve ahlaklı arkadaşlara kavuşur, arzu ve isteklerin yerine gelmesine ve hiç ummadığı yerden gelecek güzel haberler duymasına işaret eder.”

“Öyleyse bu rüya bize de bir işarettir.”

Kharon daha fazla bir şey söylemedi. Sürpriz bozulsun istemiyordu, belki hiçbir şey olmayacaktı. Zor bir durumda kalarak, umudunun kırılmasını da istemiyordu.

Minokta, sezgileri kuvvetli bir insandı. Kahron’un bu sözleri boşuna etmeyeceğini gayet iyi biliyordu. Bu konuyu kapatıp, yeni yapacağı mozaikler için hazırladığı taslakları Kharon’a gösterdi.

Atölyeye gitmek için yeniden istek gelmişti. Nikolaos, büyük bir beklenti yaratmış, bütün umudunu ona bağlamıştı. Atölyeden içeri girdiği her gün, Nikolaos’un, hadi hazırlan görüşmeye gidiyoruz demesini bekliyordu.

Atölyede zamanın yine geçmek bilmediği o gün, Nikolaos kapıdan içeri kafasını uzatıp Kharon’a, yarın burada olacaksın değil mi diye sordu.

“Nikolaos, başka nerede olacağım ki?”

“Yarın atölyeden çıkınca seninle, çarşıda dükkânı olan Kallinikos adlı zengin bir tüccara gideceğiz.”

“Ne diyeceğimi bilemiyorum. Sen olmasan ne yapardım, sen çok yaşa Nikolaos.”

“Boş ver şimdi bunları, işimize bakalım biz. Dediğim gibi, gidip öğrenelim bakalım ne istiyormuş bu Kallinikos?”

Kharon o gece hiç uyuyamadı, yatakta huzursuzca dönüp durdu. Sonra güzel rüyalara daldı. Uyandığı zaman, kendisini sanki çok tanınmış bir sanatçıymış gibi hissetti.

O gün Nikolaos gelinceye kadar atölyede zaman geçmek bilmedi. Sonunda beklediği an geldi ve Nikolaos, kapıdan kafasını uzatarak hazırsan gidelim Kharon dedi.

“Sabahtan beri hazırım Nikolaos, nasıl zaman geçireceğim bilemedim. Odaya hapsedilmiş gibiydim. Bütün gün hiçbir şey yapamadım.”

“Onun için böylesin demek ki, ne zaman yanına gelsem işten başka bir şey görmez, dönüp bakmazdın bile.”

“Bilmez misin Nikolaos, hep bir şeylerin yetişmesi lazımdır. Bizimde hiç zamanımız olmaz nedense. Tembellik mi ediyoruz, yoksa çok iş kaldırıyoruz da farkında mı değiliz?”

“Bundan böyle artık kendimiz için iş yapacağız Kharon. Seninle iyi işler çıkartacağız. Bak göreceksin bizde zengin olacağız.”

“Ben zengin olmaktan çok, tanınan bir sanatçı olmak istiyorum. Yaptığım işlerle bilinmek istiyorum.”

“Bak şu dediği şeye, bu güne kadar atölyede bunca emek verdin de ne oldu. Parayı cebine koyan Patriyarkos, sen çalış dur. Hem kim tanıyor seni, evet iyi ustasın, yaptığın işler her zaman beğenilir ve takdir görür ama hepsi bu, değil mi?”

“Orası öyle, ben yinede zenginlik peşinde koşmuyorum.”

“Senin bileceğin iş Kharon, sen nasıl istersen öyle yaparsın ama işleri bırak ben kotarayım. Sen para konuşma hiç, sonra biz seninle anlaşırız nasıl olsa.”

“Peki Nikolaos, bundan böyle para işleri senin.”

“Hah şöyle, hadi çıkalım da fazla bekletmeden Kallinikos’un yanına gidelim artık.”

“Ne iş yaparmış bu Kallinikos?”

“Çarşıda zahire ticaret yapar Kharon, bilmez misin? Toplayacağı paradan, biriktireceği zahireden başka hiçbir şey düşünmez.”

“Nereden bileyim ben, çarşı pazar işlerini Minokta yapar.”

“İyi işte tanışırsın. Bu zengin takımını tanıyacaksın Kharon, her zaman faydası olur sana.”

“Bize bir iş versin de görelim bakalım faydasını.”

“Merak etme biz bu işi beceririz Kharon, sen yanımda dur yeter.”

Kharon ve Nikolaos, Kallinikos’un her yeri çuvallar ve toprak küplerle dolu olan dükkânına girerek kendilerini tanıttılar;

“Saygıdeğer Kallinikos, bizler görüşmek istediğiniz mozaik ustalarıyız. Benim adım Nikolaos ve buda arkadaşım Kharon, hizmetinizde ve emrinizdeyiz.”

“Demek değerli dostum Patriyarkos’un gönderdiği ustalar sizlerisiniz. Pek bir methetti doğrusu atölyenizde yapılan işleri, bende sevgili eşim Myrtion’un istediği süslemeli yaptırmaya karar verdim. Zevk ve beğeni ona aittir. Ben sadece parasını vereceğim, ne yapılmasına, nasıl yapılmasına karar verecek olan odur. Eğer anlaşırsak gidip Myrtion’dan isteklerini öğrenirsiniz.”

“Aman saygıdeğer efendim, sizinle hiç pazarlık yapacak kadar densizlik eder miyiz?”

“Pekâlâ, o zaman size tam on tane hyperpyron altını vereceğim, anlaştık mı?”

“Elbette pek saygıdeğer Kallinikos, emrinizdeyiz.”

“Güzel, o zaman sevgili eşim Myrtion’a gidin ve isteklerini öğrenin. Bundan sonra muhatabınız odur, evimin yerini de Patriyarkos bilir. Paranın yarısını Myrtion ile anlaştıktan sonra, yarısını da işinizi bitirince vereceğim.”

“Elbette saygıdeğer Kallinikos, yarın gideriz kıymetli eşiniz Myrtion’a ve isteklerini öğreniriz efendim.”

“İyi, o zaman işinizin başına dönebilirsiniz. Benimde yapacak pek çok şeyim vardır.”

“İzninizle saygın Kallinikos.”

Nikolaos ile Kharon, gerisin geriye dükkândan çıkarlarken, Kallinikos elinin tersiye hadi hadi biran önce uzaklaşın buradan der gibiydi. Ama ikisinin de yüzleri gülüyordu, Kallinikos umduklarından çok daha fazlasını veriyordu. Geriye de eşini ikna etmekten başka bir şey kalmıyordu.

“Ne dersin Kharon, biz bu işi de beceririz değil mi?”

“Sen bu işlerinde ustası olmuşsun be Nikolaos! Sayende dünyanın parasını kazanacağız baksana, altından girip, üstünden çıkar onu da ikna ederiz.”

“Ben bunları bilirim, Kharon hepsi birbirinin aynıdır. Kocalarının parasıyla sidik yarıştırıp dururlar. Ben daha zenginim, benim daha çok param var diye birbirlerine gösteriş yapmaktan başka işleri yoktur.”

“Daha ne düşünüyorsun o zaman, bizde gidip onun istediği gibi, zenginliğini daha çok sergileyeceği şeyleri veririz. Hem benim birde gizli silahım var bunun için.”

“Neymiş o, pek meraklandım doğrusu?”

“Kadınlar, hemcinslerini hem çok kıskanırlar hem de onları dinlerler. Hep bir akıl verenleri, kendilerine örnek aldıkları bir kadın vardır. Benimde gizli silahım nişanlım Minokta olacak. Eğer oda yanımızda olursa bil ki biz bu işi çok rahat elde ederiz.”

“İşin içinde kadınlar olunca herhalde daha kolay olur.”

“Sen hiç merak etme Nikolaos, nasıl ki ben para işlerine hiç karışmadıysam sende bu işi bana bırak.”

“İyi, bu seferde senin istediğin gibi olsun. Ben Ptriyarkos’tan gideceğimiz yeri öğrenirim. Yarın seninle de Kallinikos’un dükkânının olduğu çarşının kapısında sabahtan buluşuruz.”

Kharon, artık müjdeyi Minokta’ya verebilirdi.

Evden içeri girdiğinde, kendisini karşılayan Minokta’ya;

“Sevgilim, hayallerimizin gerçekleşmesine bir adım kaldı, bu gün öyle şeyler oldu ki şaştım kaldım. Kallinikos adlı bir tüccar, eşi Myrtion için süslemeler yaptıracakmış. Arkadaşım Nikolas ile birlikte adamın yanına gittik ve tam on hyperpyron altınına bu işi yapmak üzere anlaştık. Yalnız işe başlamak için karısı Myrtion’un isteklerini öğrenip, onu bu işi yapabileceğimize ikna etmek lazım. Anladığım kadarıyla şımarık ve beğenmesi zor olan bir kadın.”

“Ben gördüğün rüyadan sonra, sana çok kazançlı ve bol gelirli bir işe gireceğini söylemiştim değil mi, bak nasılda geldi ayağına bu iş.”

“Evet Minokta evet, yalnız benim mi? Bizim, bu bizim ilk işimiz ve eğer biz bu işi becerirsek en büyük arzumuzu da gerçekleştireceğiz. Yürekli sanatçılar olarak yaptıklarımız tüm kadınlara işaret olacaktır.”

“Kadınların vasat sanat eserleri yapmalarına izin verilirken, erkeğin bunu her gün yaptığı yolda başarılı olana kadar, yaratıcılığımızı geri alma gücümüz olmayacak. Birkaç kişiye ayrılan beklentilerle sınırlı kalacağız. Kendimizi yalnızca bir aile içine koyduğumuzda başarılı olamayacağız ve başarısız olmaya mahkûm olduğumuz sürece, o zaman her seferinde tam olarak bunu yapmaya ayarlanacağız.”

“Yarın, Myrtion’a birlikte gideceğiz ve onu ikna etme görevi de senin olacak. Ne dersin Minokta, birlikte gitmeyi istemekle çok mu ileri gidiyorum?”

“Aksine, bu işin senin için ne kadar kıymetli olduğunu biliyorum.”

“Yalnızca iş mi Minokta? Benim en değerli varlığım sensin.”

“Bir düşü birlikte yaratacağız Kharon, yolumuzun ilk adımı da, bu adım olacaktır.”

Sabahın ilk ışıklarıyla yataktan kalkıp hazırlanarak, üzerlerinde basit kesimli yünden yapılma yere kadar uzanan giysileri ile Minokta’nın başına bağladığı, omuzlarına kadar inen mapharion ve deriden düz pabuçları ile dar sokaklardan geçerek yola çıktılar. İnsan ve hayvanla dolu yollardan ilerleyerek Constantinus Meydanı civarındaki ahşap revaklar ağının etrafında kümelen dükkânların yer aldığı çarşıya geldiler. Hayvanların ya da hamalların taşıdığı mallar zengin tüccarların dükkânlarına götürülüyor, resmi görevliler çarşıda atla dolaşıyorlardı.

Nikolaos’ta erkenden gelmiş, çarşının girişine onları beklemekteydi. Kharon’la Minokta’nın yanlarına gelen Nikolaos;

“Gideceğimiz yeri öğrendim, biraz acele etmeliyiz Kallinikos’un evi, soylular ile zenginlerin, Valens su kemerine bakan evlerde yaşadığı mahalledeymiş.”

 “Çokta uzak sayılmazmış ama zamanı boşa geçirmeyelim ve biran önce gidip konuşalım şu pek Sayın Myrtion’la.”

Yolda yürürlerken yanlarından, zengin hanımları taşıyan parlak renklerle boyalı, süslü koşum takımları olan hayvanların çektiği arabalar ile eğerleri sırmayla işli beyaz atlarına binen soylular geçip gitmekteydi.

Nikolaos, iç çekerek;

“Bizimde bir gün böyle beyaz atlarımız olur mu dersin Kharon?”

“Sen hiç kendini üzme Nikolaos, biz neyiz ki? Alt tarafı birer ustayız işte. Bize iş verirler bizde o işi yaparız.”

“Hani diyorum ki, işler birbirini kovalar bir bakarsın bizde ondan bundan iş almak yerine kendi işimiz yapar olmuşuz, olamaz mı yani?

“Sen bu güne kadar dışarıdan da iş yapmıyor muydun? Ne yaptın onlardan kazandıklarını, nerede harcadın onları?”

“Sen ne dersin Kharon, onca emek onca çalışmayı kendim için mi yaptığımı sanırsın yoksa. Şimdi sana söyleyeyim de sende bil bu işler nasıl yürür. Biz bu işin pazarlığını kiminle yaptık, Kallinikos ile peki kaç paraya anlaştık. Sen on hyperpyron altınını çok zannedersin değil mi? Daha bir sürü masrafımız olacak, çalışacak işçiler, kullanacağımız malzemeler, onları taşıyacak hamallar v.s hadi bunları geçtim en önemlisi bize bu işi ayarlayan ve yapmamıza izin veren Patriyarkos, oturduğu yerden paranın yarısına el koyar. Yoksa biz ne iş bulabilir ne de yapabiliriz. Böyle bir şeyi duyduğu gün bizi kapı dışarı eder, üstüne üstlük bizi açlığa tutsak eder. Ne şeytandır o ihtiyar Patriyarkos, sen onun bu yüzünü bilmezsin. Sen onun en iyi ustasısın, en çok parayı senin sırtından kazandığı için hep senin sırtını sıvazlar durur. Şimdi öğrendin mi işin gerçeğini!”

“Yahu biz ne sanırdık, ne safmışız be Nikolaos! Aklımın ucundan dahi geçirmezdim Patriyarkos’un böyle işler yapacağını. O kucağına kadar inen beyaz sakallarından utansın. Baktığında zannedersin ki bir aziz.”

“Sen yine bir şey bilme Kharon, tehlikeli olur sonra bizim için. Bu şeytanın ne yapacağı belli olmaz, bize dokunmasın, biz işimizi yapalım. Hepimizin bir amacı var. Bak bu kadını yanında boşuna taşımıyorsun, ne işi var onun burada, bir amacın olduğu için değil mi? Belli ki onunda istediği bir şeyler var, bırak herkes istediğini elde etsin.”

“Her kazandığımızın yarısını ona mı vereceğiz yani, bu işin başka bir yolu yok mu?”

“Biz bildiğimiz gibi yapalım Kharon, onunda sırası gelir elbet bir gün. Bak bu gün hesapta var mıydı? Ama şimdi kimlerin peşindeyiz, yarında başkalarının peşinde oluruz. Bu işler hep böyle yürür Kahron. Bir elin alacak, bir elin verecek.”

“Daha gelmedik mi, şu Kallinkos’un evine?”

“Az kadı, geldik sayılır. Dur bir bakayım galiba şu ilerideki yer. Hadi iki adım daha, sonra sıra sende.”

“Minokta, evin hanımı Myrtion’la sen konuşacaksın. Ne yapıp ne edersin bilmem ama bu iş olursa senin sayende olur. Hazır mısın?”

Minokta, evet anlamında başını aşağı yukarı sallayarak cevap verdi. Konağın gösterişli ve alımlı olan bahçesinden geçip kapıya geldiklerinde, hizmetçi kadınlardan birisi onları karşıladı.

“Sizler, hanımım Myrtion’a gelen ustalar olmalısınız?”

“Evet bu iki usta beni getirdiler, benim adım Minokta, Myrtion ile ben konuşacağım.”

“Beni takip et o zaman.”

Hizmetçinin peşine düşen Minokta’yı büyük bir salonun içerisinde bekleyen Myrtion, bileklerine kadar inen bol ve uzun ipek giysileri içinde karşılayarak sordu;

“Sende kimsin, işini bilen bir usta gelecek sanırdım ben, şimdi görüyorum ki karşımda duruyorsun. Sen bir usta mısın ki geldin buralara kadar?”

“Cevap vermeden önce başını saran mapharionu çıkardı, saçlarını düzeltti. Benim adım Minokta’dır. Ben de bir usta sayılırım, benim ellerimde tesseraları dizer, mozaik yaparlar. Siz yeter ki ne istersiniz söyleyin, sizin isteklerinizi yerine getirmek üzere buradayım.”

“Peki ya duvarlara freskte istersem, o zaman ne yapacaksın?”

“Siz hiç merak etmeyin, benim maharetli ellerim fırçada tutar, freskte yapar.”

“Sen ne kadarda yetenekliymişsin böyle. Ya yaptığını beğenmezsem o zaman ne olacak?”

“Benim arkamda yaşlı Patriyarkos’un atölyesinin ustaları vardır. Hemen şu salonun dışında beni beklerler. İsterseniz onları da çağırın ama benim amacım bir kadını, en iyi bir başka kadının anlayacağı düşüncesiyle sizin karşınıza çıkmamdır.”

“Şaşırdım doğrusu, bu güne kadar senin gibi konuşabilen bir kadını ilk defa görüyorum. Bırak konuşmayı, başını kaldırıp ta yüzüme bakacak cesarette olan ilk sensin. Nereden buluyorsun bu cesareti, yoksa dışarıdaki ustalardan mı?”

“Hayır efendim, kendime güveniyorum hadi daha açık söyleyeyim, erkeklere değil, onların gücüne kuvvetine değil. Tıpkı sizin gibi, görüyorum ki sizde sözünüzü geçirir, istediğinizi elde edersiniz. Önünüzde baş eğmeyecek bir erkek yoktur. Hiç biri bunu kabul etmez ama bizim, yani bütün kadınların buna inanmaları gerekir; en azından hor görülmeden, onlarla aynı saflara gelene kadar.”

 “Sen şu söylediklerine inanıyor musun? Nasıl olacakmış bunlar, yoksa dünya mı değişecek, kadınla erkek yeniden mi yaratılacak?”

“Evet, kadının kendisini yeniden yaratması gerek, çok zor ama imkânsız değil. Kendisini kapatmadan yeteneğiyle, maharetiyle, sanatıyla görünmesini sağlaması lazım, işte bende tam bunun için buradayım. Sanatımla kadını görünür kılmak, dünyayı değiştirecek güce kavuşmasını sağlamak için buradayım.”

“Bütün bunları bir tane mozaik yapmakla mı başaracaksın?”

“Ben bir mozaik yaparım, bir fresk yaparım, bir başkası şiirler yazar, bir diğeri müzik çalar, dünyaya renk gelir. Kadınlar eğer dünyaya yeni bir canlı getirmeyi başarıyorsa, bu yetenek sadece onların elindeyse dediklerim neden olmasın ki?”

“Ben başka şeyler düşünüyordum, şöyle yemek odasında bir av sahnesi olan fresk ile bahçenin ortasında bir mozaik döşeme yaptırmayı istiyordum, şimdi söylediklerinle kafamdakiler uçup gitti. Ne yapmak istediğini bana göster eğer inanırsam senin söylediğin gibi, yok eğer inanmazsam benim istediğimi gibi yaptırırım, anlaştık mı?”

“Sayın Myrtion, köşkünüzü gördüm. Buraya pek çok konuğunuz gelir ve onlar için davetler verirsiniz, her gelen başka bir konuk bunları görecek ve belki kendi evine de yaptırmak isteyecektir. Sizde böylece yeni bir doğumla yeni bir renk vereceksiniz dünyaya. Şimdi izninizle biz gidelim ve yarın evde hazır olan beğeneceğinizi sandığım şeyleri getirip size sunalım.”

“Sizi bekliyor olacağım, şimdi gidebilirsiniz, hizmetçi size yolu gösterecektir.”

Dışarı çıktıklarında, Kharon ile Nikolaos meraklarını gizlemeden Minokta’nın gözlerinin içine bakıyorlar ve Minokta’nın sözleri duymak için sabırsızlanıyorlardı, onları daha fazla oyalamadan;

“Söylediğin gibi birisi değilmiş Kharon, ne burnu büyük ne de paranın şımarttığı bir kadın değilmiş bu Myrtion. Onunla çok güzel anlaştık, henüz ne istediğine karar vermedi. Yarın yine ona giderken yanıma alacağım taslakları göstereceğim ve içlerinden birilerini beğendireceğim. Yemek odasına bir fresk ile bahçeye mozaik döşeme yaptırmak istiyormuş.”

Minokta’nın sözlerini duyan Nikolaos;

“Tüh, işte şimdi papazı bulduk! Hem mozaik döşeme hem de bir fresk ha, ne yapıp ne edip bizim Kallinikos’u vereceği paranın iki misline ikna etmemiz lazım.”

“Neden Nikolaos, alacağımız para yetmez mi bize?”

“Sen bu işleri bilmezsin Kharon, sana ne diyorum, şu para işlerini bırak da ben halledeyim. Yoksa bedavaya mı iş yapmamızı istersin?”

“Öyle şey ister miyim hiç, para yüzünden elimizden uçup gitmesin de, zaten ne kadar çok bekledik, bir daha ne kadar bekleriz bilinmez artık.”

“Ben bunların ciğerini bilirim, şimdi o elleri yağlı tüccar Kallinikos şu enayilere bedavaya iş yaptıracağım diye kıs kıs gülüyordur. Onlar için sanat olmuş olmamış fark etmez, ucuza almak ve pahalıya satmak onların işidir. Ancak zenginliklerini göstermek için ne gerekirse yaparlar. Evine gelen konuklarına göstermek için bu işi ne kadar pahalıya yaptırdığını anlatarak böbürlenecek olan Kallinikos’tan iki misli para istemekle bu işin kıymetini olduğu kadar kendi değerimizi de yükseltmiş oluyoruz. Bizim kıymetimiz hiç yok mudur Kharon?”

“Tamam tamam Nikolaos, ben artık karışmayacağım, sen nasıl bilirsen öyle yap.”

“Siz ikiniz yarın kadına gidin, bende Kallinikos’a gidip işi kurtarmaya çalışayım.”

 Minokta daha öncesinde yaptığı çeşitli mozaik taslakları içerisinden birkaç tane seçtikten sonra Myrtion’un birde fresk yaptırmak istediği geldi aklına. Kharon’a sordu;

“Sen ne yapacaksın, seninde yaptığın taslaklar var. Hangilerini yapmayı düşünüyorsun, hangilerini göstereceksin Myrtion’a?”

“Benim yaptıklarım oldukça özel sayılır, onun düşündüğü ise yemek odasına uygun bir şeyler olması lazım. Şaşırdım doğrusu ne olabilir? Nasıl yapabiliriz, sende bir şeyler düşünsene Minokta.”

“Bu seçim biraz zor olacak galiba, çokta cüretkâr bir şeyler olmaması lazım, hem bizi hem de onu tatmin edecek bir şeyler düşünelim o zaman.”

“Bu düşünce beni çok rahatsız ediyor. Yapacağım iş, yaptıranın seçimine göre mi, yoksa benim seçimime göre mi olması lazım? Buna karar vermek, seçimi hangisine göre yapmak daha doğru olacaktır. Ben sanatımla istediğimi yapabilmeliyim.”

“Her şey bizim isteğimize uygun olsaydı işimiz kolaydı. İsteğimizi yerine getirmek için söyleyecek tek sözümüz sanatımız olacaktır. Bunu ancak işi yaptıranın isteğiyle, sanatımızı birleştirerek sağlayabiliriz. Bizim işimiz kıymetli bir mücevher, nasıl ki onlar isteğe göre yapılıyor ama değerini her zaman koruyorsa, bizim işimizde aynı ustalıkla yapılıp değerini her zaman koruyacaktır. Bunca emek ve zahmete neden katlanıyoruz, sen neden kendi başına iş yapmak istiyorsun, yoksa Nikolaos gibi tek derdi para olanlardan bir farkımız kalır mıydı?”

“O zaman konuşmazdık bile, atölyedeki gibi bir anlam içermeyen basmakalıp işler yapar zengin olurduk.”

“Söylediğin gibi örnek olarak götüreceğin taslakların seçimini artık seni rahatsız eden düşüncelerden uzak kalarak yapabileceksin.”

“Tercihim, yemek yenilen yere uygun, iştah açıcı bir fresk olacaktır.”

Kharon, söylediğine uygun tarzda taslaklar oluşturmak için bütün düşünceleri ile hayal gücünü zorlayarak birbiri üstüne çizimler yaptı. Hepsinin ortak yanı olan resmin konusunu, bir yemek daveti ile konuklarının oluşturmasıydı. Tüm asillerin, soyluların gösterişlerine, ince zevklerine ve kültürüne uygun olarak tasarlanmış ölçülü ve dengeli kompozisyonlardan oluşan taslakları, Myrtion’un beğenisine sunmak için insanüstü bir gayretle gece boyunca çalışarak hazırladı.

Minokta’da mozaik taslaklarını taşıdıkları asalet, yumuşak çizgiler, renklerin tazeliği ve canlılığı ile şekillendirdiği işlerindeki inceliği, Myrtion’a tesir edecek tarzda kullanmıştı.

Kharon ve Minokta, kendi gelecekleri ile sanatlarındaki arayışları şekillendirecek olan en önemli günlerine, Myrtion’un evine gitmek üzere hızlı adımlarla yürüyerek başladılar.

Bu işteki ortakları Nikolaos’ta, Kallinikos’tan iki misli para sızdırmanın yolunu bulmak üzere Patriyarkos’un kapısını çalarak yardımlarını bahşetmesini istedi. Tabi çok hoşnutluk duyduğu bu istek, Patriyarkos içinde iki misli kazanç demekti ama işini çok iyi bilen Patriyarkos, bu fırsatı kaçırmamak için aksakalını sıvazlayarak Nikolaos’a, Kallinikos’u ikna etmenin çok zor olacağını söyledi. Başka bir çaresi olmadığını bilen Nikolaos’un içi kan ağlasa da, alacağı paranın sıcaklığını cebinde hissederek diğer yarısını Patriyarkos’a bağışlamayı kabul etti. 

Yaptıkları taslakları Myrtion’a sunarak onun en fazla beğenisini alan işlerine başlamak ve hazırlıkları tamamlamak üzere yollarına devam ettiler. Kharon yemek odasının duvarına bir fresk, Minokta’da bahçe zeminine bir mozaik yapacaktı.

Görünüşte oldukça basit ama hazırlığı dahi günlerce sürecek, tamamlanmaları ise hayli zaman alacak işlerdi bunlar. Bahçenin tüm yapısının değişmesini gerektirecek olan mozaik döşemesi ile evin duvarına yapılacak olan freskin boya tutması ve uzun süre muhafaza edilmesini sağlamak üzere özel ustalık isteyen işlerden sonra, en son olarak sanatçının görünür kılacağı fresk ve mozaik ortaya çıkacaktı.

Pek çok işçi ile malzemenin gerektiği hazırlıklara başlamadan önce iki ayrı konuda çalışacak olan ustaların ve malzemelerin temin edileceği yerlerin de seçilmesi gerekiyordu. Mozaik alt yapımının vazgeçilmez ustalarından olan Nikolaos, kendisine düşen görevleri layıkıyla halletmekte sınır tanımıyordu. Her zaman atölyede Kharon ile müşterek işler yapmışlar, hepside beğeniyle karşılanmıştı. Şimdi de aynı özenle çalışacaklar ve iyi bir izlenim yaratacaklardı. Bunun ilk işleri olması nedeniyle nasıl tanınırlarsa öyle gideceğini de iyi biliyorlardı. Herkes kendine düşen işleri yapmak için kolları sıvadı. İşçiler ayarlandı, atölyeye malzeme sağlayan, taş ve seramik yapımcıları şimdi onlara da malzeme vereceklerdi. Kum, çakıl, alçı ve diğerleri yine atölye ile çalışmakta olan yerlerden, fresk çalışması içinde kullanılacaklar, taş, seramik ve boyaların dışında aynıydı. Boyaların temin edileceği yer ise çoktan belliydi.

Evde yapılacak olan çalışmaları denetleyecek olan Myrtion için iki seçenek vardı. İlki yemek odasındaki freskin yapımına öncelik vermek, arkasından bahçede yapılacak mozaiğin tamamlanması veya bunların ikisinin de bir arada yapılıp tek seferde bütün işin bitirilmesi için bir karara varması gerekiyordu. Çünkü o da işin biran önce bitmesini ve kalburüstü konukların çağrılacağı bir yemekte, gösterişlerini, ince zevklerini ve lükse olan tutkularını yansıtabilmeyi arzuluyordu. Aynı anda iki ayrı yerde bulunması mümkün olmadığından, ilk önce freskin sonrada, bahçedeki mozaiklerin yapılmasına karar verdi.

Bu karar Kharon’nun da hoşuna gitmişti, eğer böyle olursa Minokta ile birlikte çalışması ve işin onun gözetiminde devam etmesi daha kolay olacaktı. Aksi olsaydı, ortalıkta gezen işçiler ile malzemelerin dağınıklığı arasında hayli zorlanacaklar, anında yapacakları uyarılarını kaçıracaklardı. Bu şekilde çalışmak aralarında bir alışkanlık haline gelmişti. İkisi de ustalıkları olan işleri diğerine öğreterek yol almaktaydılar. Mozaiğin ustası Kharon, resmin ustası ise Minokta’ydı, oysa şimdiki durum tam tersiydi. Minokta mozaik, Kharon’da resim yapmaya soyunmuştu.

Başlangıç, triclinium için (yemek odası) yapılacak freskle olacaktı. Ancak bu fresk ıslak zemine yapılan Al Fresko değil, Fresko Secco tarzında kuru zemine yapılan cinsten olacaktı. Fresk yapımında resmin uzun süre dayanabilmesi için sıva tabakasının iyi hazırlanması gerekiyordu. Sıva, mutlaka iyi yıkanmış dere kumu ve sönmüş kireçten oluşmalı ve üç tabaka halinde yapılmalıydı. Birinci tabaka “Trusilar”, ikinci tabaka “Arricciato”, en üstte yer alan resmin yapıldığı sonuncu tabaka ise “İntonaco” nun yapımından Nikolaos sorumluydu. Renklerin seçimi ile kalitesi Myrtion’a bağlıydı zira kullanılacak olan renkler için pahalı ve ucuz olan seçenekler vardı. Sadece seçkinler pahalı renklerin kullanıldığı freskleri yaptırabilmekteydi. Myrtion’un seçimi ise zor değildi, o hep en pahalı malzemeyi tercih ederek ününü koruyanlardandı. Başka bir söyleyişle varsıllığını satın almaktaydı.

Kharon ve Minokta için önemli olansa sanatları ile anlatmak istedikleriydi. Başka bir söyleyişle, varsıllıkları değil görsellikleriydi.

Freskin yapılacağı duvar, Nikolaos’un ustalığı sayesinde hazırlanmış ve yapım işinde çalışan tüm işçiler bahçede yapımına başlanacak mozaik zeminin alt yapısını hazırlamak üzere işlerine ara vermişlerdi. Bu arada duvarı boya sürmeye elverişli hale gelene kadar bekleyerek geçen süreyi, mozaik yapımında gerekli olan malzemeleri eve getirilerek zamanı değerlendirmişlerdi.

Şimdi etraf sessizleşmiş, kalabalığın hareketi kaybolmuş, freski canlandırmanın sırası gelmişti. Minokta’da, işçilerin çalışmaları sırasında ortalıkta görülmemiş, Kharon’dan bilgileri almıştı. Şimdi o da gelmiş ve Kharon’un yanında beklemeye başlamıştı, Myrtion’da onları uzaktan izliyor ortaya çıkacak eseri merakla bekliyordu.

Kharon, freski yapacağı duvarın önünde diz çökerek sağ eliyle haç çıkardıktan sonra bu zorlu işin ilk fırça darbesini duvara vurdu.

Bu fresk ile Kharon, kadınlıkla özdeşleştirilerek, küçümsenen değerleri, erkek zihniyetin egemenliğindeki sanat alanının karşıtı olarak tanımlanan sanatsal bir ifade biçimi ve formu ile sahiplenmeye çalışarak, kahramanlık mertebesini erkeklere ayıran tarihe, kadın cephesinden verilen bütünlüklü ve incelikli bir cevap vereceği devrimsel bir eser ortaya çıkarmayı düşünüyordu. Tarihi kadın cephesinden yeniden değerlendirmeyi amaçlayan “Akşam Yemeği” adlı fresk oldukça betimsel bir çalışmaydı. Kadınlar, çoğu izleyici için iticiydi, çünkü kadın imgesiyle izleyiciye sunulan; kimi zaman tanrısal saflık, kimi zaman zarafet ve güzellik, kimi zaman kahramanlık, kimi zaman da çekilen acılardı. Kharon’da bu imgeleri kullanarak kadınlığın tüm değerlerini tartışmasız olarak kabul edileceği “Akşam Yemeği” masasına çağlar boyunca erkekler için yemek masası hazırlamak zorunda kalan kadınlar için bu törensel yemeğin onur konukları olarak tam on üç kadını yerleştirerek resmedecekti.

Masa üzerinde armut, elma ve nardan oluşan meyve sepetinden çiçekler ve yemiş salkımları sarkmaktaydı. Üzerinde uçan kuşların ve kelebeklerin dolaştığı bu fresk, kadına yeni bir değer kazandırmak için, çeşitli kadınlık sembolleriyle donatılmış bir resimdi.

Kharon’un bilincinin oluşmasına en önemli katkıyı sağlayan Minokta, kadının erkekler tarafından anlaşılabileceğine, anlaşılması gerektiğine ve kadın deneyimlerine ilişkin sanatın, erkeklerin kadını anlama kapasitesinin artmasına katkı sağlayacağına inanıyordu.

Kharon’un da bu bilinçle çıktığı zorlu yolda, törensel yemeğin onur konukları olan kadınları birer azize olarak etkisi açıkça görülebilecek şekilde resmedecekti.

Masanın ortasında yer alan 7. kadın, Kutsal İmparatoriçe Theodora’ydı.

Diğerleri ise masada, onun sağındaki ve solundaki yerlere oturan altışar kadının, bilinen ve tanınan özellikleri ile isimleri şöyleydi;

Kutsal Anastasia: Gizlice hapishanelerde mahkûmları ziyaret edip, yoksullara sadakalar dağıttı, onları sözleriyle güçlendirdi. Mahkûmların koruyucusu ve teselli kaynağı oldu.

Azize Evdokia: Hıristiyan inancından vazgeçmeye çağrılan Evdokia, teklifi reddettiğinde işkencelere uğradı. Olağanüstü bir mucizeyle kentin yöneticisini o kadar etkiledi ki, serbest bırakıldı ve yeni bir pagan valinin emriyle başı kılıçla kesilene kadar yaşadı.

Kutsal Şehit Efthalya: Annesi hastalığa yakalandığında vaftiz edilerek iyileşeceğini rüyasında görür ve annesi vaftiz olarak iman eder, mucizeyi gören Efthalya’da Hıristiyan olur. Ancak kardeşi Sermiyanus Hıristiyanlığa karşı olduğundan Efthalya’yı ölümle tehdit eder. Tehditlerin işe yaramadığını görünce de kız kardeşinin başını elleriyle keser. Böylece ona sonsuz yücelik tacını kazandırır.

Azize Filotei: Bir gece rüyasında Aziz Andreas’ı görür Aziz ondan bir manastır inşa etmesini ister. Emre itaat edip evine yakın bir yerde manastır inşa ettirerek kocasının adını verir. Kendiside orada rahibe olur ve Filotei adını alır.

Azize Fotini: Kendi ihtiyaçlarından başkasını düşünmeyen Samiryeli bir kadın için Mesih, yabancı ve düşman birisiydi. Ancak İsa’nın insanlar için kurtarıcı olduğunu idrak edince onun bir elçisi oldu ve insanlara haykırmaya başladı: “Geliniz, görünüz.”

Filipili Azize Lidya: Aziz Paulus’un söylediklerine kulak vererek yüreği açılan Lidya, ev halkıyla birlikte vaftiz olduktan sonra “Beni Rab’bin bir imanlısı olarak kabul ediyorsanız, gelin evimde kalın” dedi.

Azize Agatha: Bedenini ve ruhunu İsa’ya adayan Agatha, İsa’yı yadsımayı kabul etmeyince zalimce cezalandırılır. Yaşadığı acılardan kurtulmak ve ölmek için dua ettiğinde, duası kabul olunur. Ölümünden bir süre sonra kentte meydana gelen felaketler sonrası halk onun mezarına koşar ve ipek örtüsünü bir mızrağa asar. Bir mucize meydan gelir ve kente çöken lavlar ortadan kalkar. Bu mucize karşısında da çoğunluk Hıristiyan olur.

Din Şehitleri Perpetua ve Felicitas: Vibia Perpetua öldüğünde 22 yaşında ve emzirdiği bebeğin annesi olduğu söylenen evli bir soyluydu. Ve o sırada hamile kaldığı için hapsedilen kölesi Felicitas’da onunla birlikte öldürülür.

Kutsal Kseni: Roma doğumluydu. Anne ve babası onu evlendirmek için hazırlık yaparken gizlice evden kaçtı. Kariya’nın bir şehri olan Milassa’ya gitti, yabancı bir ülkede yaşadığı için Kseni (yabancı) adını aldı ve yaşamını çilekeş bir şekilde tamamladı.

Kutsal Şehit Tatyana: Varlıklı bir ailede büyüyen Tatyana bütün dünya nimetlerini terk ederek yaşamının geri kalanını geçirmek üzere bir tapınağa yerleşti. Evlenmeyi reddederek hayatı boyunca bakir kaldı. Erdemin ve iffetin temsilcisi oldu. İnancından ötürü gözlerinden mahrum edildi sonrada başı kesilerek öldürüldü.

Şehit Evgenia: Erkek kıyafeti giyip adını Evgeniyos olarak değiştirerek ailesinden uzaklaştı ve erkeklerin manastırında keşiş yaşamını sürdürdü. Şehit olarak öldü.

Resmin yapımı için her gün saatlerce çalışan Kharon’u hiç yalnız bırakmayan Minokta’da sonuçtan çok mutluydu. Anlam yüklü freskin sahibi şimdi Myrtion olmuştu ama gerçek sahipleriyse ustalığı ve sanatıyla, temsil ettiği zihniyetin tarihsel sürekliliğini ifşa eden bir resim olarak ortaya konmuştu. “Akşam Yemeği” freski, iki ismin birlikte yarattığı özel bir yere sahipti. Görenlere, yoğun bir sanatsal emekle oluşturulmuş ayrıntılı gönderimler sunan fresk, aynı zamanda kahramanlık mertebesini hep erkeklere ayıran zihniyete, kadın cephesinden bütünlüklü ve incelikli bir cevap verebilme ülküsünün de bir özetiydi.

 Sıra, bahçedeki mozaik döşemeye gelmişti.

Öncelikli olarak, bahçe zemininin mozaik yapımına uygun hale getirilmesi için uzun bir hazırlık dönemine ihtiyaç vardı. Kullanılacak malzemeler tedarik edilerek bahçeye evvelce konulduğundan derhal faaliyete geçildi ve işin bu kısmı yine Nikolaos’un ustalığıyla kısa zamanda tamamlandı.

Bahçenin düzenlenmesine bir avuçtan küçük olmayan taşlardan oluşan drenaj katmanı ile başlandı. Daha sonra kırık taş parçaları, çeyrek ayak boyutlarında drenaj katmanının üzerine döküldü (rudus). Bunun üzerine nucleus olarak adlandırılan harç katmanı hazırlanarak, çeyrek ayak boyutunu geçmeyecek şekilde döküldü. Son olarak bu katmanının (nucleus) üstü düzeltilerek mozaik desenine göre uygulama yapılabilmesi için hazırlanarak Minokta’ya teslim edildi.

Minokta’nın seçtiği deseni uygulayacağı teknik, Opus Sectile olacaktı. Bu mozaik tekniği farklı renklerde üçgen, kare veya dikdörtgen biçiminde mermer parçaları kullanılarak uygulanırdı. Yatak harcına mozaik deseni çizildikten sonra da tesseraların yerleştirilmesine başlanırdı.

Mozaikler taşıdıkları asil zarafet, yumuşak çizgiler, renklerin tazeliği ve canlılığı ile şekillenişlerindeki incelikle yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.

Minokta, mozaiği için seçtiği konuyla, uygulayacağı tekniği bir araya getirerek, mitolojide aynı adı taşıyan birden fazla kadını, insanlar üstü yasaları korumayı ve ilkeleri adına kendiliğinden harekete geçmeyi göze alabilen güçlü bir karakter olarak Elektra’yı, dört ayrı kadın olarak gösterecekti.

Birbirine benzer şekilde görülen dört ayrı kadın aslında tek bir kişiliğe sahipti. Giydiği dökümlü ve zarif ipek giysileri içinde başı açık olarak güçlü, dirayetli ve dik durmasını bilen kadını temsil etmekteydi.

Elektra’yı, canlandırdığı mozaiğin öyküsünde görmek mümkündü:

Kardeşi Menelaus’un karısı, Paris tarafından kaçırılınca, Troya seferine çıkan Yunan ordusuna komuta eden Miken Kralı Agamemnon, ülkesinden uzakta savaşırken, karısı Klytemnestra ile Aegisthus tutkulu bir aşk yaşamışlardı. Agamemnon döndüğünde karısı, aşığı ile birlikte kral Agamemnon’u öldürmüşlerdi.

Şimdi, Agamemnon’un oğlu ve tahtın varisi Orestes’i de öldürmeyi planlıyorlardı. Elektra ise kardeşini kurtarmayı ve amcası Strophius’un yanına göndermeyi başarmıştı. Orestes ile Strophius’un oğlu Pylades yakın arkadaş olurken, Elektra, kardeşine babasının öcünü alarak tahtı elde etmesi için baskı yapmaktaydı.

Orestes, anne sevgisi ile babasının öcü arasında sıkışıp kalarak delikanlılık çağına girmiş, sonunda kaderini kabul ederek ülkesine geri dönüp, annesi Klytemnestra ile aşığı Aegisthus’u öldürmüştü. İntikam tanrıçaları Erinyeler, Orestes’in peşine düşünce delikanlı, Pylades ile birlikte diyar diyar gezmiş sonunda Atina’da Delphoi tapınağında Apollon’un koruması altına girmişti. Apollon onu Erinyelerden korurken, Athena’ın başkanlığındaki tanrılar mahkemesinin karar vermesini sağlamış ve sonunda çocuk suçsuz bulunmuştu. Elektra ise Orestes’in yakın arkadaşı Pylades ile evlenmişti.

Minokta, Kiliseye ve dini inançlara bağlı olan Bizantion dünyasında, yarattığı mozaiğin temsil ettiği anlamından çok, bir araç olarak gören ve estetik kaygılardan çok işlevselliğin ön planda tutulması nedeniyle, işin sahibi olan Myrtion’un isteklerini uygulamak zorunda kalsa da, opus sectile ile mermer mozaikleri taban döşemesi haline getirerek, toplum kurallarının dayattığı boyun eğmenin ve bastırılmışlığın kalıplarını kırmanın bir yolunu işaret etmekteydi.

Kısa zaman sonra, Kharon’un freski ile Minokta’nın mozaiği, kuvvet ve lükse hayran olan Myrtion ile Konstantinopolis’te ki diğer soyluların dikkatini çeker hale geldi. Aynı zamanlarda İmparatorluğun egemen sınıfında politik bölünmeler yaşanmaktaydı ve bu toplumsal geçiş süreci, soylulara yeni bir politik rol vererek, farklı koşullar altında erişemeyecekleri sanat kültürü ile eğitimine daha fazla olanak sağladı.

Minokta ile Kharon’nun isimleri, soylu, varlıklı ve iyi eğitim görmüş kadınlarca aranan ve asaletlerini en iyi şekilde temsil edeceklerine inandıkları işleri yaptırmakla tanınır hale gelmelerinin nedeni oldu.