2011 yılının 12 Haziran günü demokrasi tarihimizin zaman zaman kesintilere uğramış olsa da olmazsa olmazı genel seçimler yapılacaktır.
Ortalık toz duman, bütün partiler milletvekili aday listelerini açıklamışlar, gazeteler ve TV’ler listelerde yer alan adayların şecerelerini çıkartmakta ve bizlere tanıtımlarını yapmakta, kimin hangi partiden ne sebeple aday olduklarının açıklamaları ile kendilerini demokrasi havarisi zannedenlerin, etik konferanslarını, gece yarılarına kadar, beyinlerimize kazınmasını hep birlikte izlemekteyiz.
Bu arada ortalıklarda siyasi partilerin afişleri ile etkileyici buldukları sloganlarını, bizlerin beyinlerine kazıma etkinlikleri çerçevesinde, sağa sola astıkları pankartlarından birisinde şöyle bir ifade vardı;
Avrupa’nın en büyük 6.ekonomisi olduk. Milli geliri 3.000 DOLLAR’dan (para birimine dikkat) 10.000 DOLLAR’a çıkarttık. (İSO’ya göre 8.821 DOLLAR)
A.B üyesi olan ülkelerin büyüklerinden birisinde, birliğin üye ülkelerinin müşterek para birimi olan EURO’ nun kullanımı konusunda yapılan referandumda bütün nüfus düşecekleri tuzağın bilinciyle milli para biriminden asla vazgeçmeyecekler ve A.B’ ne dâhil tüm ülkelerde EURO para birimi geçerli iken bir tek bu ülkede kendi para birimlerini geçerli kılacaklardır, beğenseniz de beğenmesiniz de milliyetçiliğin sınırları konusunda bir zamanlar ne kadar da çok tartışmıştık, şimdilerde türbanları tartıştığımız gibi. Bizler ise dünyada bir eşi ve benzeri olmayan şekilde çifte para birimiyle idare edilmekteyiz.
Bunun altını çok kalın bir şekilde çizmek gerekiyor neden acaba bir düşününüz bakalım.
Eyaletler sistemi, başkanlık sistemi tartışmaları v.s.
Neyse biz konumuza dönelim yine Avrupa’nın 6. En büyük ekonomisi olmuşuz da bizim haberimiz olmamış biz nerelerdeydik acaba her halde uyuyorduk.
Bir sürü istatistiki rakamları yazarak konuyu ortaya koymaya çalışmanın çok büyük bir yarar sağlayacağını sanmıyorum, onları görmek ve anlamak isteyenler gerekli verileri zaten internetten bulabilirler.
Hatta burada bir link bile verebilirim sizlere, www.tuik.gov.tr her türlü veriyi en güvenli kaynaktan alabilirsiniz(!)
Şimdi Avrupa’nın ülkelerine A.B üyeleri ülkelerine bir bakalım kimler var kimler yokmuş.
1-Belçika
2-Danimarka
3-Almanya
4-Yunanistan
5-İspanya
6-Fransa
7-İrlanda
8-İtalya
9-Luxenburg
10-Hollanda
11-Avusturya
12-Portekiz
13-Finlandiya
14-İsveç
15-İngiltere
16-Çek Cumhuriyeti
17-Estonya
18-Kıbrıs Rum Kesimi
19-Letonya
20-Litvanya
21-Macaristan
22-Polonya
23-Malta
24-Slovenya
25-Slovakya
26-Bulgaristan
27-Romanya
28-Hırvatistan
29-Makedonya
Ve
30-Türkiye
Çoğumuzun haritada yerini göstermekte zorlanacağı bir sürü ülke değil mi?
Bütün bu ülkeler ile aynı sınıfta olduğumuzu ve onların 6.sırasındaki en büyük ekonomiye sahip olduğumuzu söylüyoruz.
Şimdi bir bakalım ülkelerin zenginlerini nasıl ölçeceğiz ve neye göre karar vereceğiz? Bu çok zor bir değerlendirme ve karar verebilmek için birçok soruya cevap vermek gerekmekte, o halde soruları sormaya başlayalım,
Kişi başına GSYİH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla), sıklıkla bir ekonomideki yaşam standardının bir göstergesi olarak kullanılır. Bu yaklaşımın sağladığı kolaylıklara karşın, GSYİH hakkındaki pek çok eleştiri, onun bir yaşam standardı olarak kullanılmasına odaklanmaktadır.
Kişi başına GSYİH’ nın bir yaşam standardı göstergesi olarak kullanılmasının en önemli nedeni, yaygın, düzenli ve sıkça ölçülüyor olmasıdır. Dünyanın bütün ülkeleri bu ölçümlemeyi hemen hemen aynı teknikle yapar, dolayısıyla her ülkede aynı şeyin ölçüldüğüne dair bir güven oluşmuştur.
Soru 1- Acaba Avrupa ülkelerindeki GSYİH büyüklüğüne göre kaçıncı sıradayız?
2010 yılı
Kişi Başı
Ülkeler GSYİH $
1-Belçika 43.354
2-Danimarka 56.790
3-Almanya 40.679
4-Yunanistan 29.060
5-İspanya 30.960
6-Fransa 42.414
7-İrlanda 48.578
8-İtalya 35.231
9-Luxenburg 107.599
10-Hollanda 48.224
11-Avusturya 47.087
12-Portekiz 21.185
13-Finlandiya 44.651
14-İsveç 47.935
15-İngiltere 35.721
16-Çek Cumhuriyeti 19.084
17-Estonya 13.955
18-Kıbrıs Rum Kesimi 28.379
19-Letonya 10.631
20-Litvanya 10.635
21-Macaristan 14.598
22-Malta 18.995
23-Polonya 12.575
24-Slovenya 24.330
25-Slovakya 17.044
26-Bulgaristan 6.722 (*)
27-Romanya 7.902 (*)
28-Hırvatistan 14.361
29-Makedonya 4.560 (*)
Ve
30-Türkiye 8.821
Yukarıdaki tablo bize sorumuzun cevabının kişi başı GSYİH büyüklüğü olarak yalnızca Bulgaristan, Romanya ve Makedonya’dan daha büyük olduğunu söylemektedir. Yani Avrupa Birliğine dahil olan ve olmayan 30 ülkenin sadece 3 tanesi sollayabilmiş söylendiği gibi en büyük 6.olamamışız.
Bir başka ölçü olarak da Özel Nihai Tüketim Harcamalarının GSYİH’ ya oranının baz olarak alındığı bir değerlendirmedir;
Ülkeler %
AB27 ülkelerinin ortalaması 58,1
Yunanistan 72,6
Makedonya 76,1
Türkiye 72,3
Yani ülkelerin sağladıkları GSYİH ‘nın ne kadarını Özel Nihai tüketime harcadıklarının bir değerlendirmesi olan bu tablo, bize yetersiz olan yatırım tasarruf oranının bir başka ifadesini sunmakta, Makedonya ve Yunanistan ile birlikte ülkemizde paranın nasıl çarçur edildiğini, diğerlerinin ise, yatırım yaparak parasını ve geleceğini nasıl koruma altına almaya çalıştığını anlatmaktadır.
Ulusların zenginliklerini karşılaştırmalı olarak ortaya koyabilmek adına geliştirilen teknikler ile anlamlı birimlerin ifade edilmesine olanak sağlayan çok çeşitli rasyolar mevcuttur her birinin, değerlerinin oluşması ve onları anlamlı bir hale getirebilmek için yapılan çalışmalardan ülkemizin saygın kuruluşlarından birisi olan İstanbul Sanayi Odası tarafından yayınlanan ISOAB2010 Avrupa Birliği üye ve aday ülkelerine ait temel ekonomik göstergelere baktığımız zaman ortaya çıkan tablonun kısa ve net bir değerlendirmesi ile bize söylenildiği gibi Avrupa’nın en büyük 6.ülkesi olmadığımıza ait gerçek görülecektir.
Genel bir ifade ile Bulgaristan, Romanya, Makedonya ve Yunanistan ile boy ölçüşebilen zenginliğe sahip AB adayı ülke (Avrupalı değil) olabildiğimiz gerçeğini göreceksiniz.
Soru 2- Ulusların zenginliklerini ortaya koyabilmenin başka ölçüleri olabilir mi?
Ekonomi tarihi bakımından irdelersek birçok teorik modeller ile doktrinlerin ortaya konduğunu ve ünlü ekonomistlerin de üzerinde en çok durdukları konuların başında gelen sorunlardan birisi olduğunu varsayarsak işimizin ne kadar da zor olduğunu kavrayabiliriz.
Bir ulusun zenginliğinin ölçüsünü sadece parasal değerlere bağlarsak çok büyük bir yanılgının içerisine girmiş olmaz mıyız acaba? Zenginlik denilen kavramı nasıl yorumlayacağız o halde. Zenginlik elimize bir metre alarak ölçülecek ya da bir terazi alarak tartılabilecek bir kavram olmadığına göre bazı varsayımlarla hareket etmemiz gerekecek, bunu birde makro boyutlarda düşünüyorsak işimiz daha da zor olacaktır ancak Avrupa Birliği kriterlerini göz önüne alacak olursak zaten bu işin ölçüsünün ne şekilde belirlenmiş olduğunu çok genel hatlarıyla gayet net bir şekilde görebileceğiz.
KOPENHAG KRİTERLERİ
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği’nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır.
SİYASİ KRİTER: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı,
EKONOMİK KRİTER: İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması
TOPLULUK MEVZUATININ BENİMSENMESİ: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunması
Kopenhag Kriterlerinin açılımı ile ortaya çıkan tablo başlı başına bir inceleme ve araştırma konusu olsa bile kısaca ifade etmek gerekirse,
istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması,
– hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü,
– insan haklarına saygı,
– azınlıkların korunması
gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacaktır. Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesinin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesinin kabul edilmiş olması gibi özellikler dikkate alınmaktadır. Ancak, bu ilkelerin varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması da gerekmektedir.
Yukarıda sıralanan ilkeler çerçevesinde göz önüne alınacak açılımların geliştirilmesi neticesinde, sanata ve sanatçıya ne kadar saygı gösterildiği, düşünce ve fikir özgürlüklerine ne kadar itibar edildiği, tarihi değerlerlere ne kadar sahip çıkıldığı, doğanın ne kadar korunduğu, eğitim ve öğretime ne kadar önem verildiği gibi ölçüleri de ele aldığımız zaman ulusların zenginliği kavramı üzerine ne kadar farklı ölçülerin olabileceği gerçeğini kavramaktayız.
Bu çerçevede ele alınacak bir karşılaştırmalı değerlendirmede acaba ülkemiz bize söylendiği gibi Avrupa’nın en büyük 6.ekonomisi olma başarısını elde edebilecek bir büyüklüğe ulaşabilmiş midir acaba?
Değişik kriterlerden yola çıkarak oluşturabileceğimiz mukayeseli tablolardan biriside AB ülkelerinde acaba kaç adet plastik sanatlar eğitimi veren okul, kaç adet müzik eğitimi veren okul, kaç adet tiyatro eğitimi veren okul, kaç adet edebiyat eğitimi veren okul vardır ve bizim ülkemizde acaba yukarıda özetle saymaya çalıştığımız okullardan acaba kaç adedi vardır.
Kısaca söylemek gerekirse yapacağınız basit bir araştırmanın neticesinde AB ülkelerinin her birisinde karşınıza çıkacak alternatiflerden başınızın döneceğini, ülkemizde ise internet sahifelerinin ancak birisini doldurabilecek kadar okul sayısına ulaşabileceğinizi garanti ederim.
Ulusların zenginliklerini ortaya koyabilmenin elbette başka ölçüleri de vardır ancak sizin mukayese edeceğiniz kriterleri iyi seçmeniz gerekmekte ve ulusların zenginliklerini ölçerken sahip oldukları değerleri, çanta, ayakkabı, giysi, mücevher, parfümler ile akla gelebilen diğer lüks tüketim markaları, araba markaları ve ünlü alış veriş mağazalarının adları ile yatlar ve katlar ile sakın ola ki mukayese etmeyiniz.
Soru 3- Ulusların zenginliklerinin mukayese edilebilmesi için sahip oldukları tarihi mirasa ne kadar sahip çıkmakta oldukları bir ölçü müdür acaba?
Her zaman öğündüğümüz ve kimselere fırsat tanımadığımız, arabalarımızın camlarında son zamanlarda sıkça gördüğümüz Osmanlı tuğralarına bakarsak, sanki bizlerin, sahip olduğumuz mirasın koruyucularıymışız gibi bir görünüm ortaya çıkmaktadır ama iş göründüğü gibi değil elbette, küçücük bir örnek, Sultanahmet Meydanındaki tarihi Alman Çeşmesi belediye ekipleri tarafından tazyikli su ile temizlenmeye kalkınca, tarihi çeşmenin kaplamaları yerlerinden söküldü, bu cehalet ve aymazlık tarihin korumasının kimlerin ellerinde olduğunun en bariz göstergesidir.
Buna birde resimleri ile göstermeye çalışacağım tarihimize ne kadar sahip çıktığımızın göstergesi olan kanıtları eklersek, sahip olduğumuz zenginliklerimizi koruyabilme ölçüsüne göre acaba Avrupa’nın 6.büyük ekonomisine sahip ülke olup olmadığımıza siz karar verin.


500 yılda bu kadar sahip çıkmışız.
Burada akla gelen çok başka şeyler mevcuttur, büyük bir proje olarak bizlere sunulan Marmaray projesi, yapılan kazılar neticesinde dünya arkeoloji tarihinde birçok ilke imza atarak bilimsel anlamda çok ciddi sonuçlara ulaşmış ve uluslar arası platformlarda, bulguların tanıtımı yapılmaya çalışılmaktadır, ancak bunu sadece bir kazı çalışması olarak ele alan ve projenin ilerleme hızını kesen bir olgu olarak bakan zihniyet arkeoloji tarihine geçen bulguları tabak-çanak olarak değerlendirmekte ve nasıl ve ne şekilde Avrupa’nın en büyük 6.ekonomisi olduğumuzu bizlere söyleyebilmektedir.
Soru 4- Ulusların zenginliklerinin mukayese edilebilmesi için sahip oldukları doğal güzelliklere ne kadar sahip çıkmakta oldukları bir ölçü müdür acaba?
Bir ülke için en önemli doğal kaynaklardan birisi de sudur.
Neredeyse diğer doğal kaynaklar kadar önemli ve yaşamın ana kaynaklarından birisidir. Su-ateş-toprak ve hava değil mi yaşamın kaynakları? Tarih boyunca bütün kavimler suyun bulunduğu yerlere yerleşmişler ve korumak için canları pahasına her türlü fedakârlıkta bulunmaktan kaçınmamışlardır.
Ülkemizin sahip olduğu doğal kaynaklar tartışmasız tarih boyunca birçok medeniyetin kurulup gelişmesini sağlayabilecek kadar fazlasıyla mevcuttu ve bu günlere kadar bizlere yurt olabilmenin çok ötesinde anavatan vasfıyla bütün imkânları sundu, ancak bizler bu imkânlardan faydalanmasını bazen bildik bazen de farkına bile varamadan yabancılara para karşılığı sattık.
Bütün bunlar gelecekte bize nasıl ve ne şekilde dönecektir bilemiyoruz ama bu günlerde doğaya yaptığımız her türlü saygısızlık ve insafsızlık çok yakın bir gelecekte bizlere misliyle geri dönerek ihanet ettiğimiz doğanın bizden çok acı bir şekilde intikamını aldığı günleri yaşatacağı kesindir.
Bu gün duyduğum bir olay beni fazlasıyla üzmeye yetti, seneler öncesinde liseden arkadaşım Coşar’ın isminden çok lakabı ile bilinen “Tencere”nin memleketi olan Isparta’ya birlikte yapmış olduğumuz seyahatte bizleri doğa harikası olan bir krater gölü olan Eğirdir’e götürmüştü.
Bilenlerin bildiği, bilmeyenlerin ise günümüzün kutsal bilgi kaynağı olan internet sayesinde yapabileceği küçük bir araştırmanın sonucunda nerede ve nasıl bir doğa harikası olan su kaynağından bahsettiğimi anlayabileceklerini varsayarak doğa harikası olan bu krater gölünün nasıl ırzına geçildiğini görmeyi paylaşmanın bir yararı olacak mı bilmiyorum ama Belediye başkanı olacak bu adam doğa harikası olan Eğirdir krater gölünün bulunduğu alana şehrin çöplerini dökerek hem bu canım yerin hem şehrin su kaynağı olan gölün ırzına geçebilmeyi başarabilmiş bir “öküz” olarak hepimizin belleğinde yer edebilmeyi başarabilmiştir.
Bu örnek çok yöresel ve çok az insanın dikkatini çekebilecek kadar önemlidir ancak ülkemizin her tarafında her gün bunun benzeri olaylar yaşanmakta hatta çok daha büyükleri de nükleer santral yapımlarının protestolarına varabilinceye kadar, dünya harikası Kaçkar Dağlarının doğal su kaynaklarının yok edilerek baraj yapılmasının önüne geçilebilmesini sağlamak üzere yöre insanları tarafından sürdürülen karşı koyabilme çabaları bir yandan, Karadeniz otoyol projelerinde yaşanan karşı koyuşlara kadar tepkiler sürmektedir. Elbette her zaman olduğu gibi doğa kendisine karşı yapılan yada yapılmaya çalışılan oldu bittileri hiçbir zaman affetmez ve her seferinde gördüğümüz gibi Karadeniz otoyol projesinde de fırtınalardan, yağan yağmurlardan taşan derelerden ve ölen insanların vebalinden kim sorumludur acaba?
Herhalde bütün bu örnekleri Avrupa’daki başka ülkelerle mukayese edebilecek düzeye gelebileceğimiz zaman Avrupa’nın en büyük 6.ekonomisi olabileceğimiz hakkında fikir yürütebileceğiz.
Zaten seçim atmosferine yakışacak bir şekilde sağa sola asılan Avrupa’nın en büyük 6.ekonomisi olduk afişleri şimdilerde bir başkasıyla yer değiştirmiş durumda,
Onlarca Ülkeye Vizeyi Kaldırdık !!!