Şimdi, sanata ve sanatçıya yaraşacak bir şekilde yaşayarak, hayata, hangi sebeple olursa olsun veda etmiş olan tüm insanların anısının ardından, kendilerini toplumun önüne koyduklarını sanan bazı aklıevveller, illaki birkaç laf etme ayrıcalığını kendilerinde görerek, sözde bu topluma yol göstermek ve ders vermek gibi kutsal bir görevi yerine getirdiklerine inanmaktadırlar.
Kendisini çok ulvi ahlaka sahip, ve yılların eskitemediği bir sanatçı olarak gören, tek şarkısı ile meşhur olan ve başka hiçbir şarkısı hit olamayan aslında bu dünyada hiçbir iz bırakmayacak olan birisi, bütün dünyada tanınan ve bilinen, kendi hemcinsini müziği ile kendisinin aksine dünyada iz bırakacak olan bir başka şarkıcı ve sanatçının ölümü üzerine söylemekten kaçınmadığı şu laftaki abukluğu tekrar etmek gerekir ki kim ne kadar abuktur anlaşılabilsin.
Adını söylemekten sakınmayacağım bu dişi insansının adı Yonca Ewcimik ve genç yaşta ölümün soğuk yüzüyle tanışan Amy Winehouse için “Su testisi su yolunda kırıldı” diyebilecek bir lüzumsuz insan.
Hayata genç yaşta veda eden bir başka genç kız Defne Joy Foster için aynı lafı edebilecek kadar kendisini kutsal damacana olarak gören başka lüzumatsız adamlarda yok mu? Elbette var, bizim ülkemizde insan gibi dolaşmakta olan o kadar çok kendisini insan sanan insansılar var ki hangi birinden söz edeceksiniz.
Şimdi bu insansılara bir yenisi daha ilave oldu, Tuna Kiremitçi hazretleri, ne dediği hiçbir zaman tam olarak anlaşılamayan, kendi çalan ve kendi söyleyenlerden biri olan fakat her nasılsa bir gazete köşesini işgal etmiş olan bu insansının söylediklerine kulak verelim Amy Winehouse’un ardından,
20 Haziran’daki Küçükçiftlik Park konseri iptal edildikten sonra şehirde üç gizemli gün geçirdi.
Beşiktaş’taki otelinde ne yaptığını, nereye takıldığını tam olarak bilen yok. Sanki Agatha Christie’nin Pera Palas günleri.
Burada ne gördü Amy? Onu finale ne götürdü?
Garibim zaten bitikti geldiğinde. Kulağında hâlâ Belgrad konserinden yuh sesleri. Muhtemelen odaya kapanıp demlenmek istiyordu.
Pencereden baktıysa Karadeniz’e giden şilepleri görmüştür.
Televizyonu açtıysa Fatmagül’ü görmüştür. Belki dumanlı kafayla bir bölüm seyretmiştir. İnşallah seçim kampanyalarına rastlamamıştır. Son yaşama arzusunu bizim liderlere bakarken yitirmiş olabilir.
Sokağa çıktıysa Nişantaşı’na akan trafiği görmüştür. Gece belki Reina’ya falan götürmüşlerdir. Orada konsere bilet alanlarla ağız dalaşına girmiştir.
Köprünün yılbaşı çamı gibi yanıp sönen ışıklarına bakmıştır. Müzik hayatının bittiğini, hatta bütün olayın bittiğini görmüştür bakarken.
Southgate’deki mütevazı bir evde başlayan dizisinin final bölümüne geldiğini…
Biz alkol ve uyuşturucu yüzünden tükendiğini sanırken aslında onlar sayesinde bu çirkin dünyaya 27 yıl tahammül edebilen zayıf bir kız olduğunu…
Kanatları ayağına dolandığı için artık düz yolda yürüyemediğini… Uzun bir intihar gibi yaşadığını… Her şarkısının kuğunun son şarkısı olduğunu…
Nihayet “yolcudur Abbas, bağlasan durmaz” noktasına geldiğini. Kim bilir daha neler neler geçmiştir yılların ve yolların yorduğu aklından. Bilemiyorum.
Tek bildiğim, Amy ve dövmelerinin İstanbul’da geçirdiği üç günün esrarını ebediyen koruyacağı.
Keşke Balıkpazarı’nda çarşının çocuklarından birine rastlayıp âşık olsaydı Amy. Kafaya format atıp olaya yeniden başlardı. Ama Cüneyt Arkın’ın dediği gibi, böyle şeyler sadece filmlerde olur.
Şak şak şak, ne harika bir yorum değil mi?
İfadelerdeki özensizlik ve laubalilik, hayata veda etmiş olan bir sanatçının arkasından söylenecek laflar mıdır?
Amy Winehouse konserinin iptal edilmesine çok içerledi herhalde bu insansı yazarımsı mahluk eline fırsat geçince de işte böyle zehrini kusmakta.
Bu gün de, peş peşe köşe yazarlarından yorumlar gelmekte ama bir tanesi var ki, iki laf etmeden ne yazık ki duramayacağım, usta kalem Amy Winehouse ölümüne, memleketimizde yaşanan teröre kurban verdiklerimizin cephesinden bakarak, kim takar senin gibi bir şarkıcı bozuntusunu demektedir.
Yazık yazık hem de çok yazık, neden bizler sanata ve sanatçıya gereken değeri veremiyoruz, bunu iyice bir düşünmek lazım.
Bir cenazenin ardından onu en iyi değerlendirebilecek olan babasının söyledikleri ise en güzeli,
“İyi geceler meleğim, iyi uyu. Annen ve baban seni sonsuza kadar çok sevecek”