HOTEL KONSTANTİNİYYE

Konstantiniyye Oteli'nin üzerine inşa edildiği tarihi saraya ait kalıntılar

Konstantiniyye Oteli’nin üzerine inşa edildiği tarihi saraya ait kalıntılar

Yerin altında, üstündekilerden çok daha fazla insanı barındıran, iki bin yedi yüz yıldan bu yana süregelen, yaşam ile ölümün insana şahdamarından daha yakın olduğu İstanbul’un en eski sarayının kalıntıları üstüne yapılan yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli’nin açılış gecesi ve erken yılbaşı kutlaması törenine katılacak olan konukları karşılamaya hazırlanan, Bereket Holding İnsan Kaynakları Müdürü Zehra Ertan’nın, otel odasının banyosunda başını önce lavaboya, sonra küvetin kenarına vurarak, mermer zemine düştüğü anda üçüncü rüyası ile başlayan roman, düşüşten hemen sonra başka bir dünyaya ait olduğunu, adların önemsizleştiği, yarı saydam, yarı gerçek yarı düş, korkudan, arzudan, tutkudan ve kaygılardan azade bir âleme girdiğini bilmeden ve artık her şeyin sezgiden ibaret olduğunu anlatarak, Bizans’tan, Osmanlı ve Cumhuriyet’e varan karmaşık bir süreç içerisinde günümüze ulaşmakta.

Tarihi saraya ait başka kalıntılar

Tarihi saraya ait başka kalıntılar

Yunanistan’ın Megara’sından topladığı askerleriyle gelip, “Kalkedonia” nın karşısındaki burnun başında İstanbul’u “Bizantion” adıyla kuran Byzas’tan bu yana geçen çok uzun süreçte, bu yaşlı kentin yaşadığı anıların toplamı, acaba kaç kitaba sığdırılabilir? Bunu tahmin etmek bile zor görünüyor. Ama belli dönemlerde İstanbul hakkında yazılmış yerli ve yabancı pek çok kitapta, tarih ve kültürle dopdolu olan bu kentin gizemlerini, sosyal yaşantısını, kültür varlıklarını, insanlarını, kısacası “kendisini” gözlerimizin önüne seren doyurucu nitelikte yayınları okuyabilmek günümüzde artık fazlasıyla olası.

Ortaokul biyoloji laboratuarlarında, ellerindeki materyallerden aldıkları kesitleri mikroskobun lam ve lameli arasına yerleştirerek gözlem yapmaya çalışan öğrenciler misali, Konstantiniyye Oteli’nin sayfaları da, İstanbul’un geçmişinden alınan kesitlerle, günümüzün yaşayan polisiye ve aşk romanlarının akıcılığıyla devam etmekte ki, bunun başlangıcı, DJ Emre ile Zehra’nın sorunlu ilişikleriyle otelin açılışından itibaren gözler önüne serilmekte.

O kadar değişik ve egosu kabarık kadının ve erkeğin, 1 numaralı masadan başlayarak oturtulduğu, saygınlık derecelerine göre sınıflandırılan o davette yer alan konukların tanıtıldığı ve her birinin, diğerine benzemeyen öykülerinin anlatıldığı bağımsız bölümlerin ardından, sürekliliğini koruyan DJ Emre ile Zehra’nın ilişkilerine, birde DJ Emre’nin yazarlık tutkusunun eklendiği bölümlerle edebiyat ve yazarlık adına önemli görüşler eklenerek, okurlara yol gösterilmeye çalışılmış.

Evet, Konstantiniyye Oteli adeta lise ve ortaokul düzeyinde yaşamlarını sürdürmekte olan, pek çok insana ders vermek ve onlara temel bir kaç bilgiyi aktarabilmek adına yazılan, tam 476 sayfalık bir kitap.

Roman, Otel’in açılış gecesinde konukların saygınlık derecelerine göre oturtulduğu masaların iyi bir kurgusal çerçevede ele alındığı ve tanıtıldığı bölümlerle başlayıp, ilerleyen sayfalarda birbirinden koparak ilgisiz hale gelmekte ve romanın kurgusundan hayli uzaklaşmakta.

Bu bölümlerdeki öykülerin benzerlerine, çok daha derinlemesine yaklaşan bilimsel boyutlardaki araştırmaların yanı sıra, farklı yazarların eserlerinde çok daha zengin bir anlatımla rastlamak mümkün.

Bütün bunlar Konstantiniyye Oteli’nin açılışı ile devam edecek, İstanbul’un sırlarının roman tadı ve doygunluğu çerçevesinde verileceği bir eserden çok, sosyal ve siyasal alanda yaşanan güncel gelişmelerin İstanbul’un geçmişi ile bağlantılı şekilde okura aktarılmaya çalışıldığı, zaman zaman ilginin kurulmakta zorlukların yaşandığı bölümlerle, sanki gazete köşesinde çıkan yazılardan derlenmişçesine bir araya getirilmiş bölümlerden bir kitap oluşturulmaya çalışılmış.

Nekropolis'ten görüntüler

Nekropolis’ten görüntüler

Tüm bunların yanında herhalde dikkatsizlikle ortaya şöyle hatalarında çıktığını görmekteyiz:

Sayfa 268

“Sultan Mehmed Hazretleri, Konstantiniyye’yi haftalar boyu varyemez toplarıyla dövdü, surları hak ile yeksan eyledi ama yine de şehir düşmedi.”

Bilindiği üzere tarihe mal olan bu topların adı İtalyanca’dan dilimize balyemez olarak geçmiştir. Varyemez adının ise ünlü bir çizgi roman tiplemesi olduğudur.

Romanın ilgisiz bölümlerinin bir araya gelerek akışkanlığı ile okunurluğunu sağlayabilecek olan DJ Emre ile Zehra ilişkisine eklemlenerek, DJ Emre’nin yazarlık tutkusundan ortaya çıkarak polisiye olaylar zinciriyle devam eden satırlarda da yine öğrencilere ders veren bir öğretmen edasıyla, yayıncılar ile yazarlar arasındaki ilişkilere dair önemli ipuçları verilmiş ya da verilmeye çalışılmış.

Pek çok kişi tarafından farklı şekillerde bilinen, edebiyat, tiyatro, sinema v.s gibi alanlarda yaşanmış bazı olayların okurlara aktarılmasında sanki tek doğrunun kitapta yazıldığı şekilde olduğunun kabul edilmesi ise roman hakkında bir başka eleştiri konusu olmakta, Sait Faik’in yazarlığı hakkında söylenenleri de bu eleştiriye örnek olarak göstererek anlatılanın aksine, pasaportunda meslek hanesindeki “Yazar” ifadesi nedeniyle yaşandığını başka kaynaklarda görmekteyiz.

Esasen “Konstantiniyye Oteli” adlı roman, edebi kaygılardan çok ticari kaygıların ön plana alındığı, günümüzde mevcut okuyucu kitlesinin ortaokul ve lise düzeyinde olduğu varsayılarak, İstanbul’a ait sırların kuruluşundan bu yana geçen süreç içerisinde farklı boyutlarda ele alındığı, kültürel olduğu kadar inançsal referanslar çerçevesinde de okur kitlesiyle bağlar kurulmak suretiyle satışı garantileştirme amacıyla ele alındığı varsayımıdır.

Ülke genelindeki resmi veriler çerçevesinde, 2014 yılı eğitim istatistiklerine göz atacak olursak, 70 milyon kişiden, 7,5 milyonu yüksek eğitim mezunu, 800 bini yüksek lisans yapmış veya doktora sahibi, 12 milyonu herhangi bir okul bitirmemiş fakat okuryazar, geri kalan yaklaşık 50 milyonluk bir kitlenin ise orta öğretim düzeyinde olduğu gerçeği, yayınevi ile yazar ilişkisi açısından ticari kaygılar taşımadığını söylemek oldukça zor.

Ulusal Eğitim İstatistikleri Veri Tabanı

Şark’tan gelen müziğe şarkı, Türk’ten gelen müziğe türkü, Kürt’ten gelene ise kürdi denir.” Cümlesinin okuyucular tarafından, akılda kalma sebebiyle ne kadarda etkin olduğunun altını çizerek ticari kaygıların nasılda gözetildiğini ifade edebilmek mümkün.

Kısacası kitabın satış kaygısı, sanatın önüne geçmiş. Ve pek çok şeye yazık olmuş.