Seslerinin kesilerek susturulmanın en ağır bedellerini ödeyerek yaşamış bir kuşağın bireyi olarak, gözlerimizin önünde yerli yeksan edilmiş, müzisyenleri ve farklı alanlardaki sanatçılarına ev sahipliği yapan Kalamış’ından yükselen melodilerin, bir dönem işitilmesi engellenmeye çalışıldıysa da, tarih denilen o şaşmaz süreçte müziğin ve tüm sanatların hiçbir zaman yasaklarla engellenemeyeceğinin güzel bir örneğini, “kargamecmua müzik yazıları”ndan aktarmaya çalışacağım. Elbette bu süreci çok daha büyük acılara katlanarak yaşamış olan bir başka büyük ülkenin, parmakları kırılarak öldürülen müzisyeni Victor Jara ve diğer sanatçılarının yanında, tüm dünyada olanlara göre basit bir örnek de olsa, bizim açımızdan yinede önemsenmeye değerdir.
Samimi ve Alçakgönüllü
Cenk Taner ile karşılıklı konuşma
Önce senin Kadıköy’ünü dinleyelim…
Kadıköy büyüdüğümüz yer. Müzik buradaydı, her şey buradaydı. Bizim için kale gibi bir yer. 84’den beri Kadıköy’deyim. Birde hep aynı sokakta oturdum. Değişimleri gözlemleyebildim. Eski “kale” mekânlar vardı. Akdeniz Café, Akmar Pasajı, ilk toplanma yerlerimiz buralarıydı. Akdeniz Café’de mesai yapılır gibi oturulurdu. Günde 8-9 saat. Zamanla değişen müşteri profili nedeniyle orası terk edildi. Akmar’da eski halini yitirince belli bir mekân olmamaya başladı.
Barlar sokağı açıldıktan sonra ki ilk olarak Karga açılmıştı, mekânımız Karga olmuştu. Şimdi biraz Ankara usulüne döndük. Herkes evlerde takılıyor. Ama Kadıköy’de olanlar yine Kadıköy’de. Karşıya gidenler, hatta yurtdışına gidenler bile yapamayıp döndüler. Buranın böyle bir havası var. Arkadaşlıkları bile daha farklı bu yakanın. Kan mı çekiyor, virüs mü nedir, Kadıköy’den ayrılınmıyor. Gitsen de dönüyorsun mutlaka.
Müzik ortamı nasıldı?
Müzik gruplarının çoğu da Kadıköy’dendi o zaman. Hatta Kadıköy sound diye bir şey çıkmıştı. Ama tabii bir isim olarak kaldı zaten bir sound bütünlüğünden çok, sözlerde bir ortaklık vardı. Kadıköy’de yaşayan ve aynı havayı soluyan müzisyenlerdi daha çok. Farklı türlerde müzikler yapıyordu insanlar ama söz olarak daha yakındı. İşte, Türkçe yapılsın, birde samimi olsun, aslında mesele buydu. Şarkılarda yaşadığın yerlerden de bahsediyorsun. Kadıköy’de çok geçiyordu söz olarak. Öyle bir isim olarak kaldı sonuçta. Biraz da gereğinden fazla isim oldu aslında. Nereye gitsek “Kadıköy sound” deniliyor ama anlatacak bir şey yok. Daha çok yaşanarak anlanacak bir şey bu.
Şimdi genç gruplar çıktı.
Evet, şimdi de iyi gruplar çıkıyor ama o içerik bütünlüğü yok. İfade biçimleri de değişti.
Biz 88 kuşağıyız. Tam geçiş dönemi. Kendini ifade etmede başka yöntemler aramak durumundaydı bizim kuşak.
Biz darbe kuşağıyız. Geçmiş adına bir şey yoktu. El yordamıyla arayıp tarayarak buluyorduk bir sürü şeyi.
Kaset çekerek öğrendik mesela müziği…
Tam anlamıyla oydu işte. Bizim Kadıköy sahafları da çok işe yaradı tabii. Eski plakları, kitapları sahaflardan bularak öğrendik. Zihni’den kaset çek, bir plak gelsin herkes peşinden koşsun. Böyleydi ama Kadıköy’de bu açıdan madendi. Herkes birbiriyle paslaşıyordu.
Kadıköy zaten içine kapalı bir yer…
E, tabii, belki de “Kadıköy Sound” un içini dolduran odur. O zamanlar “ Taksim Sound”, “Bakırköy Sound” diye bir şeyler çıkarmışlardı. Bakırköy belki de, Taksim Sound diye bir şey olmaz ki. Kimse orada yaşamıyor. Müzisyenler çalmaya gidiyor oraya ve dönüyorlar. Belki çıksa “Cihangir Sound” çıkar. Böyle bir döngü vardı. Birde Kadıköy’de canlı müzik mekânı yoktu. Şimdi bile çok yok. O yüzden millet karşıya gidiyordu. O zaman bir canlı müzik mekânı olsaydı işler çok daha farklı olurdu belki Kadıköy’de. Yıllar içinde müzik dinlemek için karşıya geçmek gibi bir alışkanlık oldu ama tabii karşıya geçmenin en güzel tarafı Kadıköy’e geri dönmek.
Başka ne kaldı?
Eski gelenek Kadıköylülerin hepsinin bir arızası vardır mutlaka. 10 yıldır görüşmemişsindir ama birden sanki dün görüşmüşsün gibi devam edersin. Adam 10 yıl önce de plak biriktiriyordur. 10 yıl sonra bir bakarsın hala biriktiriyordur. Ömrünün sonuna kadarda biriktirecektir muhtemelen. Öyle işte taşlar yuvarlanıyor Kadıköy sokaklarında. Kahveyle bu kadar konuşuluyor. Bir sofra kursaydık başka türlü olurdu.
Bu konuşmalar bana hiç de yabancı gelmedi. Yıllar öncesinde “Köhne” masalarındaki konuşmaları işitir gibi oldum. Belki de şöyle demek lazım, bantı geriye sarıp tekrar dinleyelim…
Benzer bir yazım: Akmar, 90lar ve Rock…