İLK SÖZLER
Selamlar,
Kalamış’la ilgili anılarımı yazmak istemem, burada yaşayan ve yaşamış olan insanları ölümsüzleştirmek hem de tanrının insanlara armağan ettiği bu müstesna yerin kıymetini bilemeyenlere, anlayamayanlara anlatabilmektir. Bu yerin bir benzeşini bulmak gerekirse orası da Danimarka’daki “Chirstiansen” denilen yerdir. Bire bir benzerliğin bulunduğu bu muhteşem yer, yerli yeksan edilmiş, ancak Christiansen’e Danimarka’da neredeyse muhtariyet verilmiştir. İşte medeniyet farkı böyle ortaya çıkmaktadır. Doğu ile Batının kesiştiği bu yerde geleceği yakalamak ve yepyeni bir ülke kurabilmek imkanı mevcutken ne yazık ki bu imkan bir daha ele geçmemek üzere yok edilmiştir.
Kalamış Anıları’nda yer alıp adı geçenler ile geçmeyenler Kalamış’ta yaşayanlar ve dağıldıkları dünyanın her yanında yüreklerindeki eksilmeyen Kalamış sevgisiyle yaşayan Kalamış’lılara yazılarımı armağan ediyorum.
VE DİĞER SÖZLER
Sene 1969, atmışlı senelerin sonuncusu ve sanki 1970 yılına girmek hayatımızda çok şeyi değiştirecekmişçesine inanılmaz bir heyecanla bekleyiş içerisinde olduğumuz günü hatırlıyorum. Bunu daha iyi anlatabilmek amacıyla şu örneği vermek yeterli olacaktır sanıyorum tıpkı 2000 yılına Millenium çağına girecekmiş gibi bir duyguydu bu.
31 Aralık 1969 gecesi Kızıltoprak Karakol çıkmazı sokağının tüm sakinleri olan gençler Deniz, Oğuz, Güriz, Özkan, Ömer, Eser, Mazhar, Atıl, Nilüfer ve isimlerini anımsayamadığım daha kaç kişi köşedeki duvarın üzerine oturmuş gece yarısının olmasını, 1970 yılına adım atmanın coşkusunu ve o büyük değişimin nasıl olacağının inanılmaz bekleyişi içerisindeydik.
Aslında dünyadaki değişim çoktan başlamıştı bile. İnanılmaz bir devrim yaşanmaktaydı dünyada, bu gün geriye baktığımız zaman çok daha iyi görmek mümkün bu muhteşem değişimi dünyada Beatles devrimi patlamış diğerleri peşinden gelmekteydi, Amerika’da Vietnam savaşı insanları sokaklara dökmüş Woodstock yaşanıyor, Pariste öğrenci olayları dalga dalga yayılıyordu. Türkiye’de ise 6. Filonun askerleri denize dökülüyordu. Ne muhteşem bir dünya değil mi? Ne oldu bu insanlara nasıl bu değişimin önüne geçildi. İnsanların dimağlarında patlayan bütün güzellikler teker teker yok edilmiş ve bu büyük değişiminde önüne geçilmiştir. Bir daha Hippi kavramı asla olmayacaktır dünyada. Woodstock tekrar edilmeye çalışılmış ancak hiçbir başarı elde edilememiştir. Çünku o ruh yok edilmiştir.
Evet, Kızıltoprak Karakol çıkmazı sokağında o gece duvarın üzerinde oturarak yeni yılı karşılayanların hiçbir zaman unutamayacakları muhteşem bir gece yaşanmaktaydı. Özkan, şimdinin meşhur MFÖ’sünün Özkan’ı elindeki bas gitarıyla müthiş sololar atmakta, Deniz ise ona ağzıyla davul ritimleriyle eşlik etmekteydi. Deniz daha sonraları çok iyi bir davulcu olup ismini bilenlerin bildiği bir eski Kızıltopraklı’dır. (The Turkish Cream ismini belki birileri hatırlar.)
Diğer isimlerini saydığım kişiler ise Mazhar yine MFÖ’nün Mazhar’ı, Atıl çok iyi bir tıp profesörü, Ömer çok iyi bir mühendis, Güriz’in ise soyadı Kapani’dir (Yıllar sonra Şişli İİTİA da birlikte okuduk.) Eser ise AB Birliği çerçevesindeki çalışmalarından tanıdığımız Eser Karakaş ve diğerleri de kendi mesleklerinde çok iyi konumlarda olan kişileridir.
İşte 60 lı yılların bittiği ve 70 li yıllara girdiğimiz günlerdeki Türkiye böyle bir yerdi.
Kızıltoprak ve Kalamış Türkiye’nin gerçek anlamda her alanda sanatçının yetiştiği ender topraklarından bir kesittir. Kimler yoktur ki müzisyenler, ressamlar, yazarlar, şairler, çizerler ve hatta filozof ve sosyologlar bile fazlasıyla vardır.
Kalamış’ı Kalamış yapan çok önemli insanlar ve yerleri vardır. Bu yerlerin en uzun boylu yaşam imkanı bulmuş mekanı bilenlerin KÖHNE ismini verdiği eski Kalamış İskelesinin dibindeki çay bahçesidir. Burası ne yazık ki genç fikirler ve genç insanlardan büyük bir korku ve büyük bir paranoya duyanlar tarafından yerli yeksan edilmiş ve Kalamış denilen bu muhteşem yer yok olmuştur. Yetmezmiş gibi birde marina denilen konusu bambaşka bir tartışma platformu oluşturacak bir yat limanının inşaatı ile tamamen bir daha dirilmemek üzere öldürülmüştür. Bir daha buralarda kimseler yetişmesin bir daha sanatçılar yazarlar şairler filozoflar buralarda bir araya gelemesinler diye toprağın yedi kat altına gömülmüştür. Bitmeyen bir rant kavgası ne yazık ki Türkiye’nin kaderi bu bitmeyen rant kavgasında. Bu açlara fırsat verilse Topkapı Sarayını bile yıkıp yerine inşaat yaparlar.
Evet bir başka yerde eski HUZUR yine bilenlerin bildiği şimdi o marina denilen boktan yerin arka kısmında kalan alt katları aynalı camlı olan apartmanların olduğu yer. Orada da kocaman adı Huzur olan çay bahçesi vardı bir zamanlar. Oranın en baba tipi DOKTOR’du. En arka sıralardaki duvar dibindeki masalarda oturur ve her zaman yüksek sesle konuşarak bir şeyler anlatırdı ama anlattıklarını sakın ola ki deli saçması olarak nitelendirmeyin çünkü o felsefe yapardı. Bu gün bile onun kadar ciddi felsefe konularında böylesine büyük fikirler zikreden bir doktor daha olmamıştır. Ara sıra saçmalardı ama olsun yinede onun yüksek sesle bütün HUZUR sakinlerine anlattığı masturbasyon anıları bugün gibi hala kulaklarımdadır.
Boyacı Aydın işte bütün ayakkabı boyacılarının filozofu. Kremlin sarayında kırmızı üzümlerden nasıl pembe renkli votka yapıldığını ve votkanın tadının nasıl olduğunu anlatacak kadar hayal gücü kuvvetli bir ayakkabı boyacısı. Kahverengi ayakkabınızı o boyadıktan sonra siyah olarak da görebilirsiniz ama hiç önemli değil çünkü o Boyacı Aydın’dı.
“Uçan Kuşun Kanatları” ise Boyacı Aydın’ın en yakın arkadaşı ve dostu. Seneler sonra onu nerede buldum tahmin bile edemezsiniz evet evet Erenköy Vergi Dairesinde evrak kayıt memurluğu yaparken buldum onu. Bu bizim “Uçan Kuşun Kanatları” nın ta kendisiydi ama her şeyi unutmuştu, yepyeni bir kişilikti elektroşoklar onu yepyeni bir insan yapmıştı.
Testis Mehmet Bey, yanında taşıdığı evrak çantasında kesilmiş bir yarım limon ve oturacağı iskemlesinde kıçının altına koyacağı ince sünger minderi gözlükleri ve beyaz saçları ile unutulmayacak bir HUZUR kişiliği.
En yakın arkadaşları Boyacı Aydın ve Uçan Kuşun Kanatları. Hepsi birlikte aynı masada otururlar ve muhteşem bir trio oluştururlardı.
Eski HUZUR ‘un duvarları hala yerinde duruyor. Marina denilen yerin arkasındaki camları aynalı olan apartmanın arka bahçesinde halen durmakta olan duvarlardan söz etmekteyim. Arada sırada orada duran duvarları görmeye gider ve orada yaşadığım anılarımı tazelemeye marina denilen o saçmalığın orada olmadığı zamanlarda önü açık ve Kalamış’ın bütün güzelliğini gören bir mevkide yaşadıklarımı tekrar tekrar yaşamaya çalışırım.
Kalamışla İlgili Diğer Yazılarım
Siyah Beyaz Kalamış
Geçtiğimiz mart ayında yayınlanan Doğan Yayında ve kitapçılarda bulabileceğiniz kitabımla ilgili bilgiler.
Hikmet (Reis) Ağabey
Kalamış’da Laterna’nın Başlangıç Öyküsü
KalamışAnıları
Fıstıkçı Baba
Konya Ovası Projesi
Kuru Nadir
Ressam Selahattin
1 Temmuz – Kabotaj Bayramı ve deniz sevdamız.
Fotoğrafın Renklisi
Dümbüllü İsmail Efendi – Kalamışta yaşamış zamanının ünlü meddahı.
Doldurulan Sahiller
Bordum Bordum
Ahmet Abi’nin Büfesi
Kozluca’nın Büfesi
Sadberk Sokak
İlkeleri Olan İnsanların Heykelleri Dikilir
Kitapta yayınlanmamış olanlar:
Suatın Kamyonu
Kemik Hikayesi
Bir Kalamış Hikayesi
Agzina, kalemine, emegine saglik Mehmet.
yazmiyor musun artik eniste? kasim’da kalmis yazilar :((
‘Siyah Beyaz Kalamış’ ,,,Kitabı bulamıyorum, kitapcılar, basımevinin dağıtım ağının prblemli olduğundan bahsetiyorlar…
Kitabı Kadıköy’de Akademi Kitabevinde (Şifa Hastanesi Caferağa karşısında) ayrıca, Kızıltoprak Florance Nightingale Hastanesi karşısında Velespit isimli mağazadan alabilirsiniz yada internet üzerinden alabilme imkanı var netkitap.com
Selamlar.
Acaba bu kitabi e kitap olarak ner den satin alabilirim?
Cunku Miami den oraya gitmeme imkan yok Su an
Saygilar
Sitenin ana sayfasında sağ üst köşede satın alınabilecek adresleri görebilirsiniz.
Selamlar.
Bildiğim kadarıyla şu anda e-kitap olarak yayınlanmadı, fakat, Doğan Yayın PTT ile ortalama 10 günde yurtdışında istediğiniz adrese ulaştırıyor.
mehmet sende daha ne anılar vardır. o yılların çılgınlarından olarak çok beğendim daha yüklüsünü hasretle beklerim.
Cook güzel bir doku. Istanbula geldigimde bu Kitabi almak istiyorum ve Mehmetede Imzalatmak sartiyla …
Slm.sana güzel insan Memo.
Merhaba Orhan, İstanbul’a geldiğin zaman bana muhakkak haber ver, görüşelim. Geçen seneleri güzel zamanları yad edelim.
Bol bol selam.
Ellerine ,kalemine sağlık kardeşim, sizi tanımıyorum yada hatırlayamıyorum ama ben 1955 doğumluyum ve bütün çocukluğum gençliğim Kalamışta geçti bahsi geçen bütün tipler bir bir canlandı hatıralarımda , Biz daha çok Kalamış Yelken Klubünde yaşadık ama günümüzün bir bölümü köhnede geçerdi, en acı tarafı ben hala Kalamışta yaşıyorum ama sanki başka bir ülkede gurbette gibiyim.. Kalamış özlemi çekiyorum.
Merhabalar,
Doğrudan tanışmasak bile, aynı yerlerde yaşantımızın en güzel zamanlarını geçirmiş olmamız, Kalamış’ın havasını solumuş, denizinin tuzunu tatmış olmamız ortak bir yaşam bağı olsa gerek. Sanırım kulübün yelken takımında Snipe ile yarışlara girerdiniz. Geçen zaman içerisinde tanınmayacak bir hale gelen İstanbul’da yaşamak hepimizde aynı etkiyi fazlasıyla uyandırıyor. Arada bir çıkıp, Kalamış-Fener çevresinde dolaştığım zamanlarda, yıkık bir duvar, eski bir arkadaşın halen ayakta kalmayı başarmış evi veya sokak aralarından geçerken hayallerimde canlanan ufak tefek anılar ve sözünü ettiğiniz özlem, bir sis perdesinin arkasından karşıma çıkıveriyor. Geçen zamanın kıymetini çok daha iyi anlıyor ve derin bir nefes daha alarak Fener’e doğru yürümeye devam ediyorum.
Sağlıcakla kalın.
Belki sen beni Kızıltopraktan Mahinur Çam olarak hatırlarsın. Eski Kadıköy fotoğraflarına bakarken nette köhne fotoğraflarına rastladım oradan da kitabına ulaştım. Çok güzele benziyor. Hemen alacağım. Anılar yağdı anında. Fotoğraflarından hatırladım seni. Bazı yazılarını okudum. O kadar ayrıntıyı hatırlaman ne müthiş. Bugünlerde dere koktukça biz o günleri daha çok düşünüyoruz galiba. Ne de olsa biz dünyada herşeye kafa yorararak bitkin düşene kadar konuşurken o koku ( köhnenin önündeki yosun kokusu ile karışıp ) eşlik ediyordu o günlere. 🙂 Sevgiler. Mahinur
Yıllar ve yıllar öncesinden merhaba Mahinur,
Seni ve yarattığın güzel eserleri hatırlamamak ne mümkün. Yazmış olduğun şu bir kaç satırı okuyunca sanki dünya tersine doğru dönmeye başlamışta eski zamanlardan geçiyormuşum gibi geldi bana. En çok, Moda’da çitlembik ağaçlarının arasından Fenerbahçe’ye doğru bakarken rüzgarın kulaklarıma fısıldadığı hikayeleri dinlemeyi seviyorum. Ne güzel olmuş, böyle bir ortamda dahi karşılaşmış olmanın coşkusunu tekrar yaşamanın hazzıyla bütün iyi dileklerimi iletirim. Tekrar karşılıklı bir kaç satır olsa da yazabilmek arzusuyla sevgilerimi iletirim.