1 TEMMUZ

İstanbul ve denizle bütünleşmiş diğer bütün sahil kentlerinde yaşayan insanların ortak özelliklerinden bir tanesi de  ilkbaharın başlangıcıyla, plajların hazırlanması, teknelerin, deniz ve denize dair nelerin varsa bakımlarının yapılarak yaz mevsimine hazırlanmasını sağlamaktır. Bu günler bir çok şair ve yazarında esin kaynağı olmuş, insanın ölü kış mevsimin ardından adeta tekrardan yaşama dönmesini sağlayan, anlatması bile bambaşka bir sevinç doğuran, her yıl olduğu gibi yaşanan  nadir günlerdir. İstanbul’un sırtını Dolmabahçe sarayına dayamış ayaklarını boğazın soğuk sularında karşı kıyıdaki Kuleli’ye kadar uzatmış bir genç kız olduğunu kaç kişi bile bilir acaba?  Bu gün Kadıköy iskelesinde vapura binmeyi “altı cıvık bunun abi ya” ben buna binemem diye korkarak geri dönen bir güruh ile birlikte yaşamaya çalışıyoruz. Birden nereye geldik oysa anlatmaya çalıştığım güzel bahar günleriyle birlikte başlayan deniz günleriydi. En geç 23 Nisan tarihinde denize girmiş olurduk o dönemde, okulların kapanmasıyla birlikte de deniz mevsimi açılır ve denizde yaşamaya başlayan bizler artık okulların açılmasına az bir zaman kala karaya çıkardık deyim yerindeyse.

Kalamış koyunda tarihi Moda Plajı yada daha eskilerin söylediği şekilde Moda Deniz Hamamı, Fenerbahçe burnunu döndüğünüz zaman, Fenerbahçe Plajı, hemen yanında Devlet Demir Yolları İşletmesine ait henüz yaşamını sürdürmeye devam etmeye çalışan TCDD Kampı  ve onun bitişiğinde Orduevi Kampı ve plajı ile devamı Dalyan koyunda Büyük Klüp’e ait olan plaj ve sırasıyla Caddebostan, Suadiye, Bostancı, Süreyya, İdealtepe, Dragos, Pendik, Kartal ve daha da ötelerinde bir sürü plaj birde bunlara Üsküdar, Boğaz ve karşı kıyılardaki Bakırköy, Florya, Menekşe ve daha bir sürüsünü eklerseniz İstanbul’un deniz demek olduğunu çok daha iyi anlarsınız.

1temmuz

1 Temmuz Kabotaj Bayramı

Denizle bu kadar içiçe olursanız denizlerin ve denizcilerinde muhakkak bir bayramı olacaktır elbette. Bağımsızlığın ve özgürlüğünde bayramı olan Kabotaj Bayramı her yıl 1 Temmuz’da kutlanır (dı). İstanbul’da bu gün gerçek bir bayram yaşanırdı. Denizlerdeki siyasi anlamda bağımsızlık ve özgürlüğümüzün kutlandığı bu şenlikli günde Kalamış koyuna gelen savaş gemileri, denizaltılar ve bir sürü irili ufaklı gemilerin  yanında en önemlisi kendine has güzelliğiyle koyda bir gelin gibi süzülen Atatürk  ve Cumhuriyetimize ait olan Savarona yatıydı. O gün bütün denizcilerin bayramı olduğundan yelken yarışları, kürek yarışları, Moda Plajında yüzme yarışları yapılırdı. Sandallar ile denizde dolaşan ve gemilerin yanına gidenler gemilerdeki görevliler tarafından sırayla gemiye alınarak gemiler gezdirilirdi. Bir seferinde denizaltını ilk defa bu şekilde gezmiştim. Benim için önemli ziyaretlerden bir tanesi de bu şekilde yine bir Kabotaj Bayramında Savarona yatını gezmek olmuştu. Bu canım yat Atatürk için alınmış ve onun tarafından artık hastalığının ilerlemiş olduğu son safhalarda kısa bir süre kullanılmıştı. Daha sonraları Heybeliada Deniz Lisesi öğrencileri tarafından okul gemisi olarak da kullanılan bu muhteşem yat bilinmeyen bir nedenle yandı. Uzun bir süre ne durumda olduğuna dair hiçbir bilgi kamuoyuna verilmedi. Zaten kimsenin de umurunda değildi. Türkiye’de yaşanan hızlı değişim tüm değerleri alt üst etmiş eskiye dair hiçbir şeyin önemi kalmamıştı.

Bir gün Atatürk ve Cumhuriyetimize ait Savarona ile ilgili bir haber çıktı gazetelerde, armatör olan bir zat-ı muhterem yatı alıp restore edecek ve kendisinin kullanımına tahsis edilen bu yat ile turistik geziler yaparak memleketimizin turizmine katkıda bulunacakmış. Evet yanlış okumadınız tarihimizin bir parçası olan bu asil ve bütün dünya tarafından da tanınan ve bilinen Savarona yatı neredeyse bir “Mavi Yolculuk” yatı seviyesine layık görülmekteydi.

Koskoca bir Marmara denizini lağım çukuruna çeviren bu zihniyet için Atatürk ve Cumhuriyetimizin bir sembolü olan Savarona yatını herhangi bir “Mavi Yolculuk”  yatı seviyesine layık görmek çok da yadırganamaz sanırım.