Yaşamının bir bölümünü ya da tamamını Kalamış gibi Tanrının insanlara bahşetmiş olduğu bu müstesna yerde geçirmiş bulunanların ortak özelliklerinin başında çok kültürlülüğün getirdiği şimdilerde moda olan toplumsal mozaik ifadesinde yerini bulan yapısıdır.
Bu havali içerisinde Kadıköy, Moda, Kalamış, Fenerbahçe ve yakın çevresindeki demografik yapıyı tanıyanların ve bilenlerin çok kültürlülüğün ne demek olduğunu gayet iyi bildiklerini hatta birçoğunun aile yapısının da bu mozaiğin bir parçası olduğunu söylemek herhalde yanlış olmasa gerekir diye düşünüyorum.
İşte yaşanılan mozaik ve ona ait bir görünüm, Fenerbahçe’de şimdi Belvü Cafe olarak bilinen yerde yıllar önce Belvü Otel vardı. Bahçesindeki masalar ve otelin pencerelerindeki panjurları bu gün gibi hatırlamaktayım bir de otelin yıllar sonra kapanmasına yakın günlerde otele gelen sanatçıların yazın bahçede verdikleri konserleri dinlemeye denizden sandallarla gelen insanları.
Bu mozaiğin canlı tanıklarından olan sevgili kuzenimin kendi ağzından anlattığı bir anısı;
Mevsim yaz veya bahar, dedem ile el ele tutuşur Todori’ye inerdik. Annem beni süsler, dedemde bahçeden filbahri v.s. çiçekler toplar elime verir biz bahçeye girerdik. Bak kimler vardı orada. Fener Patriği, beline kadar inen beyaz uzun sakalı ve elindeki gümüş saplı asası ile ürkütücü bir görüntüsü olmasına karşın son derece muhteşem bir insandı. Pastacı Koço (Kızıltoprak’taki eski Arı Pastanesi sahibi) ve daha ismini bilmediğim pek çok kişi. Birisi elindeki sazla şarkılar söyler, bizim erkânda rakı kadehleri ellerinde ona eşlik ederlerdi. Beni de yandaki masaya oturturlar, çirozu çok sevdiğimden benim mezemde o olur hayran hayran onları dinlerdim. Ben elimdeki çiçekleri masada şarkı söyleyen isminin Selahattin Pınar olduğunu sonradan öğrendiğim bu kişiye verirdim o da beni pek severdi. Sene sanıyorum 1958 veya 1959’du.
Kızıltoprak’ta kuzenimin de oturduğu rahmetli dedem ve anneanneme ait eski ahşap eve bayramlarda o zamanki Fener Patriği ziyarete gelirdi. Yanında getirmiş olduğu hediyeleri bizlere ve mahalledeki diğer çocuklara dağıtır hepimizden çok büyük bir saygı ve sevgi görürdü.
Anneannem ile dedem Girit eşrafından olup, daha sonradan Türkiye’ye yerleşmişlerdir. Kadıköy ve Kadıköy’ün tarihini bizlere yapmış bulunduğu değerli çalışmalarıyla aktaran Müfit Ekdal ‘ın kitaplarında da bahsi geçen Feneryolu’nda ki “Mavi Parmaklıklı” evin sahiplerinden olan Hilmi Bey’de anneannemin yeğeni olup, bu evde de çocukluğumda yaşadığım pek çok anılarım vardır.
Kısaca ortaya koymaya çalıştığım bu yapının örneklerini çoğaltmak ve yaşamdan kesitler haline getirmenin en güzel örneklerini birçok şair ve yazar edebi tatlar ile şiirlerinde, hikâyelerinde, romanlarında vermişlerdir.
Bu güzellikleri yaşayan ve yaşatanların biriside günümüzde ismi unutulmuş bulunan hatta yeni yetişen kuşak tarafından bilinmeyen rahmetli Dümbüllü İsmail Efendi’dir.
Kalamış’ ta yaşamış bulunan sanatçılar kervanında o da yerini almış ve eski ismiyle Bostan İçi (Sadberk) sokak Esen Apartmanında vefatına kadar yaşamını sürdürmüştür. Buraya Kızıltoprak Rüştiye Sokakta olan evinden sonra gelmiştir.
Özellikle gösteri dünyasından kendisini bilen ve tanıyan sanatçılarında bayram günlerinde kendisini ziyarete geldiklerini hatırlıyorum. Bu sayede bizlerde önemli sahne sanatçılarını yakından görmek ve tanımak fırsatını elde etmiş oluyorduk.
Kalamış’ta yaşayan ve Yeşilçam denilen sinema dünyasından da bildiklerim içerisinde rahmetli Orhan Günşiray daha sonraları öğrendiğim Süleyman Turan aslında kendisi önemli bir çizerdir de tıpkı Ayhan Işık gibi. Ajda ve Semiramis Pekkan’lar da bir dönem Kalamış sahillerinden denize girmişlerdir.
Ayrıca eminim ki birçok önemli ve meşhur isimlerde burada yaşamaktadırlar ancak bazı arkadaşlarımızın babaları olan ama isimleri sinema afişlerinde yer almayan Türk filmlerinde hâkim, doktor, komiser v.s gibi figüranlıktan öteye yan rollerde yer alan kişilerde mevcuttu, o arkadaşlarımızın evlerine gittiğimiz zamanlarda onlar ile karşılaşmak ve birkaç cümleyle de olsa hoş beş etmek bizim için çok keyifli olurdu, sanki filmlerdeki en önemli artistler ile muhatap oluyormuş gibi hissederdik kendimizi.
İşte Kalamış’ın gizem ve hoşgörü dolu dünyası bir zamanlar böyleydi.
Hey gidi yıllar!
Kadıköy doğumlu, Modada büyümüş ve kırk küsür sene ABD de yaşayan bir Rum vatandaşının gözlerini yaşartıniz yazdıklarızla.
Hasrete yaad karıştı birdenbire.
Kırk sene zarfında yirmi gün bile konuşmamış olduğum dil canlandı kendiliğinden.
Teşekkürler.
Niko
Sn. Niko,
Siz de yazdıklarınızla benim gözlerimden yaşların akmasına neden oldunuz, hele bu gözyaşları yazmaya çalıştığım “Göçmen Şarkılara” denk gelince, ne diyeceğimi bilemedim, ama bildiğim bir şey var ki, o da bu gece sizin için bir çatal lakerda ile bir güzel rakı içeceğim, şerefinize.
Kalbim yine üzgün, seni andımda derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan behçelerinden
Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
Rahmetli Ismail Dumbullu, Kurbagalideresinden Kalamis ve Moda koylarina pislik kokusunun serpilmesinden sonra (1965 – 1970), yaz mevsimlerinde Muhurdar sahilinde bulunan Kadikoy Evlendirme Dairesinin hemen bitisiginde bulunan kayaliklarda banyosunu alir idi, orada pek kalabalik olmadigindan ciplak olarak denize girer ve sonra bizimle sohbet ederdi….
Yazinizdaki, Fener Rum Patrigi Maximos zorla istifa ettirilen bir Patrik idi, dogma karadenizli oldugundan Fenerbahcedeki Laz balikcilar ile arkadislik ederdi…. Onun yerine amerikan politik guclerinin istedigi Atenagoras gonderildi. O cevrede (Fenerbahce) bir Camiinin bulunmadigindan, vefatindan sonra evi yiktirilmis ve o arazinin uzerine Cami yapilmis, hayatta olan kiz kardesleri tarafindan acilan dava kazanilmis, ama Camii yapanlardan tazminat alinmasini dilememislerdir.
Anilarinizi okumaktan duydugum sevinc hislerimi sizlere bu mesajim ile aktarmak istiyorum…
Cok tesekkurler ve iyi gunler dilerim….
Hiristo Plenga
Çok sayın Plengas,
Dümbüllü İsmail Efendi ile yaşamış olduğunuz unutulmaz güzel anıların bizler son takipçileri olarak kaldık, Maximos ise rahmetli dedemin evine gelerek pek çok bayramlarda veya kutsal günlerde mahalleli çocuklara hediyeler dağıtırdı. Kendisini tanımakta bizler için bir ayrıcalık oldu. Sizinle bu sayfalarda da olsa tanışmak ne kadar hoş ben de size saygılarımı sunar ilginize çok teşekkür ederim.
Beni ihya ettiniz Memo Bey.
Sizinle birlikte Todori veya Koço gazinolarında oturmuş, İstanbulda yaşamamış olanların asla tasavvur edemeyebilecekleri, o ıslak lodos esintisiyle serpilmiş rakımı yudumluyorum deniz üstü makul olarak ve paylaşıyorum o eski, efsanevi topraklardan içime annamim sütüyle geçen ve şu anlarda içimden kaynayıp taşan “Turk kahvesi” gibi dökülen görüntüleri, kokuları, insanları, insanliğı. 58 yaşındayım. Bu son yıllarda geldim Istanbula beş altı kere. Her sefer bu çok tanıdık civarlarda kendimi ne yabancı hissettim bir bilseniz!
Neyse brakalım artık bunları. Hiç olmazsa sayenizde Turkçemle çabalıyorum birdenbire. Bir dedim İngilizce yazayım ama kıymadım hasretime hakaret etmeye.
Saygılarımla
Niko
Merhaba Niko,
Eskilerde yaşanmışlıkların tümü hepimiz için büyük bir hüzün kaynağı olsa da
yine Konstantinopolis büyük bir şehir, bakmaya doyamaz insan, belki biliyorsunuz ama ben yinede size bir isim vereceğim binlerce resim burada.
“Leonidas Mikropoulos” Google’da ararsanız karşınıza çıkacaktır.
Selamlar.
Muhteşem bir site.
Teşekkürler.
Hiç görmemiştim.
Uğraştığınız projelerin başarılı olmalarını dilerim.
Allah kısmet ederse belki bilgisayarlar arasında yine konuşur hatta eski Moda körfezi gazinolarınin tenha bir köşesinde bir şişe rakı paylaşırız maziyi ana ana.
Sizlere sihat dilerim.
Niko
Merhaba Niko,
Muhakkak içeriz bir yerlerde, evde ouzo’da var. İster Moda’da ister Fenerbahçe’de yada herhangi bir yerde, yeter ki gönüller bir olsun.
Sen olduğun yerden kaldır kadehi, ben de buradan elbet bir yerlerde kadehlerimiz değecektir birbirlerine.
Sağlıklı ve güzel günler dilerim.
Memo Bey
Cevabınız bana şunu hatırlattı:
Lise’de iken ismini hatırlamadigim bir şair şiirinde sevgilisine diyordu ki, (kendi sözlerimle söyleyeceğim)
“Beraber olmadığımız için lütfen ben mehtaba bakarken akşamları sen de bak, hiç olmazsa bakışlarımız mehtapta buluşsun.”
Dedim size “Pandora kutusu’nu” açtığınızı!
İyi günler dilerim candan.
Niko.
bay niko ve memo sizlere çok teşekkür ederim beni çocukluk yıllarıma götürdünüz. Fenerbahçede çok güzel günlerim geçti 1969 daayrıldım her şey hatıralarımda kaldı
Merhaba;
ah kiziltoprak ah,suyunu içen havasini solayan birakamaz.
sadece sunu söylemek isterim ari pastanesinin sahibi koço deil hasan ari idi
giderdik hasan amca cok kalabalik olduğumuzda hele birde kiş vede soğuk hava ise didişir dururduk rahmetli, ile;
yine ist de yaşiyorum;cok uzak deilim kiziltoprağa ama huzunleniyorum diye cok gitmiyorum.
rahatsizlandim burnumda tüttü.gittim biraz önce söylediğim gibi cok huznlendim.
burdakileri görsem tanirim diye ümit ediyorum.cocukluğum burda gecti.
55 yaşindayim kaya pastanesi vardi..ikizler sinemasi,unver kuruyemiş oğlu hasan köşede fazilet market vardi.afşar mobilya,bayramin kahvesi,küçük ev,
takarof un yeri of be yeterince hüzünlendim.sağlicakla kalin.
Merhaba Muhittin Bey,
Göndermiş bulunduğunuz yorum için çok teşekkür ederim. Her bir değerli yorum kadar dikkatle okudum.
Söylemiş olduklarınızdan Arı pastanesi ile ilgili olarak, sahipleri Hasan Arı ile Koço Bekas ortaktılar. Koço’nun kızı halen Kızıltoprak’ta oturmakta adı Angeliti Bekas’tır. Bu Arı pastanesi önceleri Kadıköy’e gidiş istikametinde otobüs durağının arkasında bulunmaktaydı. Sonra Bağdat Caddesinin karşı tarafına taşındı yani Bostancı istikametine gidiş tarafına taşınarak şimdilerde ya kuaför ya da banka olan dükkanlardan birisinde faaliyetine devam etti. Eski bir Kızıltoprak’lı olan sizinle karşılaşmanın tadı bambaşka doğrusu. Çok selamlar.
Merhaba memo bey;
koço bey modada idi,koço diye pastahanesi vardi.
hasan ari yusuf kaya ile ortakti.hasan amca rahmetli cok sinirli idi ama yufka yürekliydi.yusuf amca sakin ama kizdiğinda daha fevri olabiliyordu.
öğrencilik yillarimda ikisi ilede cok samimi idik.modada koça yada giderdik ama ev kiziltoprakta olduğu için daha cok ari ya giderdik.e birde hafta sonlari kiş gunleri özellikle cok kalabalik vede gidicek kapali bir yerde yoktu mecburen keyifle herkes bişrbirini taniyarak selamlaşarak hal hatir sorarak yani semt evi olarak ordaydik.zaman gectikte vede yaşlandiikce cok rahat ey gidi gunler diyebiliyoruz.bir arkadaşim bu yazişmayi gördü oda bana ne gunlerdi kiymetini bilemedik diye söyledi.ataşehir deyim ama her pazar en azindan iniyorum toprağa kiziltoprağa yani ist debile olmamiza rağmen toprak diyebiliyoruz.
ist de olunca umarim karsilaşiriz.
iyi gunler
muhittin YİLMAZ
Eski günler güzeldi.Rahmetli Dümbüllü 68lerde bir ara Lalelide otururdu.Çalıştığı zamanlar olsa gerek.Selamlar. Kemal DEMİRALP