Elime geçen ve yazarı Baskın Oran olan bir kitapta, Bodrum’lu Dalavere Mehmet’in anılarını okuyordum, oradaki bir anısı hatırladığım kadarıyla şöyle; eskiden Bodrum’da gemiler sahilden uzakta bekler yolcularda küçük teknelerle sahilden alınıp gemiye bindirilirmiş. Küçük balıkçı teknelerini kullananlar Girit’ten göçenler, Türkçeleri oldukça zayıf, sahilde bekleyen adamın hanımını alıp gemiye götürüyorlar ve tekrar sahile döndüklerinde onları bekleyen adama haberi veriyorlar “senin karıya koyduk” adam bir anda şok oluyor ama toparlanıp ne demek istediklerini anlıyor yani senin karını gemiye bıraktık diyorlarmış. Benim anlatacağımda buna benzer bir olay. O gün lodos var denizde lodos olunca sahilde iskeleye bağlı olan yada kıyıda demirlemiş bekleyen tekneler dalgalardan yada fırtınadan zarar görmesinler diye açığa çekilir. Böyle fırtınalarda ne kadar çok tekne parçalanmıştır Kalamış’ta. Teknelerden birine atlayan Hikmet ağabey demiri aceleyle çekerek tekneyi açığa almak için dalgalara karşı müthiş bir mücadele vermekteydi ve o esnada Giritli göçmen olan benim hatırladığım Salih Reis’de Hikmet ağabeye kıyıdan bağırıyordu “Ükmeeet gel götüme koy” kıyıda onlara yardım etmek için bekleyen çömezlerle birlikte bizler kala kaldık ama sonra anladık ki “Hikmet gel götürme tekneyi burada bırak” demek istiyordu Salih Reis.
İskelenin gülü olan eski bir tekne vardı bordası el işi oymalı gelin gibi nazlı bir Dragon tekne. Bildiğiniz dragon değil yalnız bunun miadı oldukça eski söylenenlere göre Osmanlı‘dan kalma. Onu herkes çok severdi çünkü o iskeledeki en güzel ve en hızlı tekneydi herkes ona gözü gibi bakardı. Onun nazı ve onun kibiri hiç birisinde yoktu. Bir gün aniden patlayan lodosta demiri tarayıp kıyıya vuruyor ve kimsenin müdahalesine imkan bırakmadan paramparça oluyordu. Hepimiz çok üzülmüştük o canım teknenin parçalanmasına o gün bu gündür lodosu hiç sevmem. Ne zaman lodos rüzgarı esse bir tuhaf olurum.
Hikmet ağabey hakkında anlatılan şaiyalar hayli fazladır. Boyu çok çok 1.65 cm. olsun ama kollarının kutru herhalde benim bacaklarımınkinden daha fazladır. Bir tekneyi tek başına karaya çekecek kadar güçlü. Bunu kendi gözlerimle gördüm. Dört kişi ancak yerinden oynatabildiğimiz tekneyi o tek başına karaya çekerdi. Onun hakkında neler anlatılmazdı ki; Bir gün Galata köprüsünde Eminönü’nden Karaköy’e yürürken bunun boyuna posuna aldanan bir hergele Hikmet ağabeye kafa tutmuş o da yer misin yemez misin adamın suratına bir Osmanlı tokadı aşk etmiş ki adamın suratının derisi soyulmuş. Birde görenlerin yemin billah anlattıkları bir başka olayda da Hikmet ağabey sandalı sırtlamış taşıyor, nereden mi? Vallahi Billahi Eyüp’ten Balat’a. İşte böyle bir adamdı Hikmet Ağabey ha birde İtfaiye’de görevliydi ve akşam üzerleri çok şık voleybol oynanırdı arka sahada. Meraklısı için not arka saha şimdi Kalamış’da İş Bankasının Lokaline ait arsadır. Malum o dönemlerde İtfaiye voleybol takımı çok meşhurdu. Hikmet Ağabeyinde iki oğlu vardı büyük olanı, Beton Mustafa, bu lakap kendisine bir kavga esnasında kafasına yediği bir sopa darbesinden yara bere almaması nedeniyle uygun görülmüştü. Diğeri küçük olanı ise İbo. Ben onları tanıdığım zamanlarda hepimiz çocuk sayılacak yaşlardaydık. Yazları mevsim başında açılan iskeleye gelerek çalışmaya başlarlar ve mevsim kışa döndüğü zamanda tekneler karaya çekilerek kışı geçirmek üzere hazırlanırlar ve tayfada kışlıklarına göçerdi. Artık iskeleler sökülmüş, tekneler karaya çekilmiş, havanın rengi kurşuni olmuştur. Bir dahaki yaz mevsimi başlayana kadar tayfadan haber almak mümkün değildir ancak ara sıra Hikmet Reis durumu kolaçan etmek üzere gelir ve birkaç saat etrafta dolaşarak eksiklik ve aksaklıkları gözden geçirdikten sonra tekrar ortadan kaybolurdu. Beton Mustafa ile İbo ise kışın dolmuş motorlarında tayfa olarak çalışırlardı. O sene mevsim başlangıcında arka sahaya geldikleri zaman onları tanımakta hayli zorlanmıştım, bizim gibi sıska ve çelimsiz olan Beton Mustafa ile İbo üçgen vücutlu birer Apollon olmuşlardı.
Deniz insanları işte böyle birden bire gelişip olgunlaşıyorlardı işte. Ancak geçen zaman içerisinde her şeyin değiştiği gibi onlarda çok değişmişlerdi zor ve meşakkatli yaşam koşulları onları da çok kısa süre içerisinde Kalamış’tan kopararak kim bilir nerelere atmıştı. Aradan geçen uzun yıllar sonra onlardan haber alabilmek umuduyla Kadıköy ve Eminönü’ndeki bazı dolmuş motorlarının Kaptanları ile tayfalarından bilgi edinmeye çalıştım ancak ne isimlerini bilen nede tanıyan vardı.
BEBEK’Lİ BEDRİ AĞABEY
Bir gün zayıf ve ince bir adam çıkageldi Kalamış’a hasta öksürüyor ve şiddetli geçen kışın soğuğunda kendine sığınacak bir yer arıyordu onun için en güzel yer kışları kapanan küçük sandalcı iskelelerinde karaya çekilen tekneler için yapılan barınaklardı. Kışın burada teknelere bakan birileri kalırdı. Yazları ise tekneler denize indirilmeden önce burada bakımları yapılır boyanır, bir gelin gibi hazırlanır ve denize indirilirdi.
Baharla birlikte kışın sökülen iskele yeniden kurulur ve yazın denize indirilen tekneler bu iskeleye bağlanırdı. Önceden de anlattığımız gibi Kalamış sahilinde böyle dört yada beş iskele vardı hepsi de o iskeleye sahiplenmiş kişilerin adları ile anılırdı. Mesela benim bahsettiğim Hikmet ağabeyin iskelesiydi. Bu kişiliklerin hepsininde ayrı ayrı öyküleri vardı. Bu öykülerde kulaktan kulağa yayılırdı.
Kışın çıkagelen bu adam Hikmet ağabeyin barınağında kendine bir yer bulabildi.Onunla tanıştık adı Bedri, Bebekli Bedri derlermiş ona bizde bundan sonra ona Bebekli Bedri ağabey diye hitap etmeye başladık. Ne cebinde bir kuruş parası var nede yiyecek bir ekmeği. Ona sahip çıkarak evden yemek getirmeye başladık. Etraftaki konu komşuda bir şeyler veriyorlardı. Bebekli Bedri ağabey kışı böyle geçirdi. Derken bir gün nedendir bilinmez Fenerbahçe’nin burnuna taşınmaya karar verdi pılıyı pırtıyı toplayıp gitti. Bizde onunla birlikte Fenerbahçe’nin burnuna gittik. O zaman Fenerbahçe boş bir arazi burnunda çakıp sönen bir tek fenerden başka bir şey yok ha birde muhteşem çitlembik ağaçlarından başka.
Ulan Bedri ağabey burada ne bok yiyecen dedikse de ikna edemedik. Ben burada kalacağım diye tutturdu. O zaman yapacak bir şey yok tabi ki. Fenerbahçe’ye birkaç gün sonra gittiğimizde Bedri ağabey bir tane kırık dökük tekne bulmuş nereden nasıl buldu kimse bilmiyor onu okşuyor ve seviyor bakın görüyor musunuz onu, diye bizlere soruyordu. Evet görüyorduk ama ona tekne demeye bin şahit lazımdı neredeyse bir tek omurgadan ibaret bir tahta parçası görünümündeydi. Ne yapacaksın bunu Bedri ağabey diye sorduğumuzda bakın göreceksiniz diyordu bize. Ulan bundan ne köy olurdu nede kasaba olsa olsa sobada bir güzel yanacak odun olurdu. O yaz Bedri ağabey elindeki tek alet olan keserle bu tek bir omurgadan ibaret tekne bile denemeyecek ağacı bir gelinlik kız gibi denizde süzülen balıkçı teknesine dönüştürdü. Buda onun sanatıydı işte. Birde bulduğu tek beygirlik motoru o teknenin içerisine yerleştirince değmeyin Bedri ağabeyin keyfine. Sonbaharda tekneyi denize indirdik ve Bedri ağabeyle vedalaştık. Beni ararsanız Bebekte bulursunuz diyerek geldiği gibi kaybolup gitmişti.
Kalamış’ta yaşananlar anlatmakla bitmez bunlara tanık olan insanlar birbirlerini biryerlerde bulduklarında söyledikleri tek söz bok boku Kalamış’ta bulur ifadesidir.
Ne kadar gurur verici bir durum gurur duyuyorum dedemle (hikmet) iyiki var
ben hikmet reisin torunu beton mustafanın kızı hacer sizi 03.01.2014 bugun gördüm ve yarın babamın yanında olucam mutlaka okutucam dedemin haberi var ibrahim amcamla babama okutucam sizi tanımak ve ellerinizden öpmek isterdimyazınız beni çok duygulandırdı.saygılarımı sunarım sizi babam dedem ve amcamla görüştürmek dileğiyle hoşçakalın.
Merhaba Hacer Kardeş, Benim sitemi bulmanız ve okumanıza çooooooooook ama çoooooook sevindim. Dedeniz Hikmet Reis’e babanız Mustafa’ya Kalamış’tan gönderilecek ne kadar selam var ise hepsini gönderiyorum.
merhaba yazınızı gördüm çok beğendim mutlu oldum duygulandım kalamışa zaman zaman gider oranın havasını solurum oraya karşı hislerim çok farklı genlerimden kaynaklandığını düşünüyorum.HİKMET REİS in torunlarından tuncay dan selam ve saygılar
Kalamış’ın havasını soluyan, suyunu içen bir daha iflah olmaz derler. Hepinize bol bol selam.
eyvallah
Merhaba, başka kardeşleriniz var mı? Alp adında olan kardeşiniz mi yoksa amcanızın oğlu mu? Hepinize sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Merhaba,ben hacer evet iki kardeşim daha benim ufağım erkek onun ufağı kız üç kardeşiz,alp en küçük kuzenimiz o mutluluk ve sevinç bize ait bi mukabele babamo okuttuğumda yazınızı çok mutlu oldu,sevgiler bizden hoşçakalın iyi günler dilerim.
Merhaba ben Hikmet Reis in diger torunlarından Fikriye 🙂 kaleminize sağlık..
Merhaba Fikriye Hanım, gerçekten çok mutlu oldum. Sizler yani Hikmet Reis’in torunlarının bu yazıları okuması ve geçmişte yaşanılanların anlaşılabilmesi adına beni çok mutlu etti. Herhalde sizlerinde bilgi dağarcığınızda babanızdan ya da dedenizden duyduklarınız vardır. Sizlerde bir şekilde bunları anlatırsanız ne kadar güzel olur. Teşekkürlerimi ve selamlarımı iletiniz lütfen.