Bu günkü gazeteler arasındaki şu haberde olan ifade bizlerin aslında ne kadar büyük bir hızla “maymunlar cehennemi”ne doğru yol aldığımızın en önemli göstergelerinden biridir.
Heykeltıraş Güner Yener’in yaptığı ve Maltepe Yalı Mahallesi’nde 1.5 yıldır sergilenen “Çöpçü Heykeli” şehir vandalları tarafından parçalandı.
Yener, AA muhabirine yaptığı açıklamada, uzun yıllar Beşçeşme Meydanı’nda temizlik görevlisi olarak çalışan ve kısa bir süre önce emekli olan Ceran’ın heykelini, “emeğe saygı” amacıyla yaptığını söyledi.
Yener, heykeli 2009 yılında 29 Ekim’de açtıklarını ve o zamandan bu yana meydanda büyük ilgi gördüğünü ifade ederek, “Bu sabah gördüm ki, heykel saldırıya uğramış ve parçalanmış. Heykelin kafasını da çöp konteynerinde bulduk.
Bu heykelin hiçbir siyasi yönü yok. Kimler yapmış olabilir bilmiyorum” dedi.
İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olduğunu da hatırlatan Yener, “İnsanların böyle bir sanat eserine sahip çıkmalarını umuyorum. Bu olay, kültür başkentliği yapmış İstanbul’a yakışmıyor” diye konuştu.
Heykeli kırılmaması için sert polyesterden yaptığını da anlatan Yener, heykelin tamir edilemeyeceğini ve yeniden yapılması için desteğe ihtiyacı olduğunu da söyledi.
Ülkemizde heykel ve resme karşı çok büyük bir antipatinin varlığı sebebiyle ne kendi tarihimizde yaşamış olan devlet büyüklerinin, ne de yaşama ait izlerin görülmesi, bilinmesi ve öğrenilmesi ne yazık ki mümkün olamamaktadır.
Tarih boyunca Cumhuriyet dönemine kadar yaşamış olan devlet büyüklerimize ait tek bir heykel yoktur ya da ben mevcudiyetinden haberdar olamadım ayrıca resmi olan sayılı padişah ve devlet büyüğümüz vardır ki bunlardan bir sergi dahi oluşturulabilmesi mümkün olamadığından bu güne kadar böyle bir girişime dahi rastlanmamıştır.
Oysa başka ülkelerde öyle mi? Ben yüzlerce resmin ve heykelin olduğunu söyleyeyim siz binlerce.
Bu kültür demektir.
Ülkenin tarihsel olarak yaşama dair her türlü görselliğinin sergilendiği alanları bir ders alma adına gezen ve dolaşanların tümü kapıdan çıktıkları anda arkalarında yaşanmış olan bir büyük tarihin bilincine vararak ruhlarında ve beyinlerindeki tüm algıları pekiştirmekte hiçbir algısı ve bilgisi olmayanlarında tanıma ve fikir oluşturabilmeleri gerçeğini ortaya koymaktadır resimler ve heykeller ile birlikte sergilenen tüm görsel objeler.
Bütün bu uğraş ve çalışmaların temel kaynağı sanat adına olmaktan çok tarihe belge bırakmak adınadır.
Tüm bunların oluşumları ve kaynakları hakkında çalışmalarda bulunan ilim insanları, bizde neden olmadığı ve tarihle olan bağlarımızın neden bu kadar zayıf olduğunun açıklamalarını yazılarında ve makalelerinde ayrıca TV kanallarında yapmakta olup bizim burada tekrar etmemizin bir anlamı olmadığından sadece şu kadarını söylemekte yarar olduğunu sanıyorum ki, bizim resmi tarihimizi destekleyen padişahlarımıza ait tablolar, saray yaşamına ait resimler, heykeller ile gündelik yaşama ait görseller yoktur. Sadece minyatür denilen bir tür görsellik sunan 600 yıllık bir devleti simgeleyen 600 tane bile olmayan boyutsuz resimler vardır.
Batıya mantık, doğuya sevgi diyorlar bazıları, şimdi soruyorum sevgisi bu kadar güçlü olan bir toplum hiç mi resmetmedi, hiç mi heykellerini yapmadı sevdiklerinin.
Bu ölümsüzleştirmektir sevdiklerini ki dünya üzerinde yaşayan her toplum bunu bir şekilde ortaya koyar. Yoksa adına tarih denilen bir bilimsel miras olmazdı.
Bizler ise bundan büyük bir paranoya duymakta resme ve heykele put gözüyle bakmaktayız ne yazık ki.
İşte bu sebepledir ki tarihimizde hiçbir görsel öge yoktur. Öyle sıralanmış olan padişahlar albümlerine falan kanmayınız sakın onların hepsi sahtedir.
Görselliğin önem kazandığı ve değerlendiği zamanlar ancak ve ancak Cumhuriyet sonrasıdır.
Bu alandaki girişimler ve destekler sonucunda resim ve heykel alanında birer isim olmayı hak edenler, gereken saygı ve sevgiyi ortaya koymuşlar Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’e ait heykeller ile resimleri tüm ülkeye yaymışlardır ancak genlerinde böylesine bir iz taşımayan görselliği hala bir put gibi görenler tarafından her yerde görülen Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’e ait heykellere “BETON MUSTAFA” adı layık görülmüş, heykel sanatçılarının eserlerini ucube olarak görenlerin bir zamanlarda içine tükürülecek kadar sanat dışı olarak görenler tarafından değersizleştirilmeye, sıradanlaştırılmaya çalışılmıştır tüm görsel eserler.
Sanatın ve sanatçının neden bu kadar değersizleştirilmeye ve önemsizleştirilmeye çalışıldığının bir tek izah tarzı vardır, bu günlerde basında yer alan söylemlere bir bakmakta yarar vardır ve en önemlisi de Atatürk’e ait olan “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” İfadesinde sorunun cevabının bulunmasıdır.
Böylesine büyük vandalizmin yaşandığı, heykellerin ve resimlerin put olarak görüldüğü 21.yüzyılın Türkiye’sinde yine ilkelerinden ödün vermeyen, saygınlığı ve ulusumuza kazandırdığı büyük onurla, bir çok insana idollük etmiş, yedi denizleri aşıp ülkesine dönerek, bu güne kadar çok az insana nasip olan büyük kutlama merasimleriyle karşılanan büyük denizci Sadun Boro’nun çok daha küçük başarıların ödüllendirildiği bir ortamda karşılıksız kalan bu büyük başarısı ve daha ne derseniz diyebileceklerinizin tümü adına eşi Oda Boro ile birlikte Kalamış’a heykelinin dikilmesi dostları ve yakınları tarafından planlanarak Kadıköy Belediyesi’nin de desteğiyle hayata geçirilme aşamasına gelindi.
Boro ise ilkeleri doğrultusunda, yine ülkemizde adlarının bilinmediği ama kendi açtığı yolda yürüyerek, dünya turu yapmış olan diğer Türk denizcilerinin de adlarının anıtta yer alması koşuluyla bu girişime izin verdi.
Meraklısı için dünya turunu başarmış olan denizcilerimiz:
İlk denizcimiz
Sadun Boro – Oda Boro KISMET 1965-1968
Ve diğerleri,
Tanıl – Anette Tuncel KELEBEK 1986-1991
Chiristina-Deniz-Derin Karamanoğlu DERİSKA 1988-1993
Eralp Koyunlu YOSUN 1988-1995
Erkan Gürsoy BARIŞ 1993-1995
Osman-Zuhal Atasoy UZAKLAR 1992-1997
Selçuk Karamanoğlu TURQUOSIE 2000-2003
Rahmi Koç NAZENİN IV 2004-2006
(Not: Profesyonel kaptanlar eşliğinde ve sıkışınca helikopterle desteklenen bir dünya seyahati olarak ne kadar başarılı olduğu tartışmalıdır ama ne yazık ki diğer başarılı denizcilerin yanında adı anılacaktır.)
Ekrem İnözü ANOUK 2004-2007
Ayça-Levent Kirişçioğlu YOL 2004-2007
Hakan- Sophie Öge MARDEK 2004-2007
Turkan Yöney-Kerem Tayla KATAMA 2005-2008
Alim-Hattaya Sür MY CHANCE 2003-2008
Elaine-Mehmet Selis ZERAFET 1995-2009
Özkan Gülkaynak KAYITSIZ III 2006-2009
Görüldüğü gibi Kalamış adı asla ve asla, çok uğraşılsa da yok edilemeyecek olan, martılar ve denizcilere her zaman sakin bir liman olmuş bu muhteşem koya, Sadun Boro gibi bir denizcinin heykelinin dikilmesi bizler için büyük bir onur ve gurur olacaktır böylesine heykel ve resme bir put olarak bakanlara inatla.
Son söz: Cemiyetin iğrenç ihtirasları yerine, bazen bir ejderha gibi kudurmuş, bazen nişanlı bir kız gibi uysal denizle, tabiatla mücadele…
Bu mücadeleyi başarınca insanın duyduğu haz, cemiyetin hangi parası, pulu, mevkii, şöhreti ile mukayese edilebilir. Tehlike ise alın yazısı, onu kimse değiştiremez. Ecel zamanı gelince, nerede olsak, ama rahat döşeğinde, ama açık denizde gelir bulur.
Sadun Boro.
Konuyla ilgili diğer bir yazım: Küresel Denizci (Globalsailor)
Geçen hafta bizim köydeki Eros heykeli de bir Barcelona Futbol Kulübü tutucusu tarafından saldırıya uğradı!
Heykel 1893’de Shaftesbury’nin 7inci Earl’ü, fabrika reformcusu, Zionist ve Yedi Ölümcül Fazilet’in sahibi ve hayırsever biri olan Anthony Ashley Cooper tarafından Paris Ecole-des-Beaux-Art’da eğitimini tamamlıyan heykeltraş Alfed Gilbert’e yaptırılır. Teknik yapısı alüminyum dökümden kanatlar, baş, bel ve bacaklar olarak dört parçadan birleştirilerek yapılmıştır. Alüminyum oluşu Eros heykelinin tek ayağının parmak uçlarında durabilmesine imkan vermiştir. Helkelin bir kopyası da Liverpool’da Sefton Parktadır. Liverpool’daki kopyası da zaman zaman saldırıya uğrayarak kanatları koparılmıştır.
Nedenleri meçhul.
Yıllardır Türkiye’de heykeller yerle bir ediliyor
Aralık 2006
Türk Kadınlar Birliği Edirne Şubesi’nce Cumhuriyetin 80’inci yıldönümünde Fatih Mahallesi’ne dikilen ‘Özgür ve Çağdaş Kadın’ heykeli, kaidesinden koparıldı.
Şubat 2007
İstanbul’da Cihangir Parkı’nda bulunan, karikatürist, mizah yazarı Oğuz Aral anısına yaptırılan heykel kimliği belirsiz kişilerce benzin dökülerek yakıldı.
Aralık 2007
Buca’da bulunan ve bir zamanlar ilçenin geçimini üzüm bağlarından sağladığını, omzunda üzüm sepeti taşıyarak simgeleyen kadın heykeli, 2007 yılbaşı gecesi parçalandı.
Ağustos 2008
Ağustos 2008’de Esenyurt’ta bulunan ünlü şair Nâzım Hikmet heykeli çalındı. Heykel ancak vinçle sökülüp taşınabilecek boyuttaydı. Failleri bulunamadı.
Kaynak:
Konuyla ilgili gazete yazısı
Avanak Avni gibi bir karikatür karakterini kim yakabilir?