MEDYA DÜNYASI – DÜNYANIN MEDYASI

Medya dünyası, bizleri etkileme ve yönlendirme çabaları içerisinde, fikir ve düşünceleriyle gerçekliğin denetim altında tutulabilmesine yönelik ustaca yaratacakları söylemlerini, gazeteler, kitaplar, süreli yayınlar, broşürler, posterler, filmler, ses ve görüntü bantları, karikatürler, fotoğraflar, her türlü TV programları ile günümüzün vazgeçilmezi olan sosyal içerikli internet erişimi ve sayabileceğimiz daha pek çok araçla yaymaya çalışmaktadır.

Bir puzzle oyunu gibi binlerce ve çok daha fazla parçanın bileşiminden doğacak olan bütün bu uğraş ve çabanın tek bir amacı vardır; yönetsel, dilsel, dinsel, ulusal, budunsal, ahlaksal, eğitsel, sanatsal ve toplumsal yaşamın zorunluluğu kıldığı her türlü kültürel ve iletişimsel alanda toplum belleğini oluşturmak ve zararlı olduğuna veya olabileceğine inanılan sapkınlıkların yayılmasını engellemektir.

Koca bir devin karşısına çıkarak dövüşmeyi göze alabilecek olan Don Kişot’ların elindeki silahlar ile etkilerinden söz edebilmekse çok zor olmasına rağmen yinede tamamen yok olmamış ancak son kalan birkaç tanesinin de yok edilmesi gayretleri incelikle ve dikkatle damarlarımızdan zerk edilmektedir.

Gazetecinin söylemi, satır aralarından, beyin kıvrımlarımıza şunu yerleştirmeye çalışmakta; “Acı ama gerçek, sosyal medya internet bloglarını bitiriyor. Bir döneme damgasını vuran bloglar artık eskisi kadar popüler değil, hatta blog yazarları sosyal medyada daha kolay üne kavuşuyorlar ve o ünle ne yapacaklarını bir türlü bilemiyorlar. Bu arada nerede ise internetin tamamının bir sosyal medyaya dönüştüğünü görüyorsunuz.”

Cehaletin kutsandığı, okuma ve yazma fiilini doğuran kaynak olan düşüncenin hoş karşılanmadığı, düşünmek sözcüklerle olduğuna göre, sözcük sayısını azaltmanın başlı başına bir amaç olarak görüldüğü ama bunu haklı gerekçelerle ortaya koyarak düşünce ufkunu genişletecek biçimde değil aksine daraltacak biçimde düzenleyen iletişim araçlarının yaygın olarak kullandırılmasına özen gösterilmesi ve milyonlarca kişinin bütün iletişiminin “Bak ben ne yapıyorum ya da bakalım başkaları ne yapmış ” çerçevesinde kalması gazeteciyi haklı kılmaktadır.

Oysa haklılık söylemin doğru olduğu anlamına gelmemektedir.  Bir başka gazetede, bir başka bakış açısına kulak verelim şimdi;

Blog tam olarak nedir?

Blogger: Blog ilk çıktığında ben de bir garip bakmıştım ama o zamanlar köşe yazarlığı yapıyordum. Blogcuları, günlüklerini yazan zavallılar olarak görüyordum. Aradan zaman geçti ve bir arkadaşım bana blogun ne olduğunu gösterdi. Gördüğüm şeyden sonra ceketimi aldım ve gazeteyi bıraktım.

Ne gördünüz?

Blogger: İnternetin sunduğu içerikten söz edersek bu yüzyılda bilgiye ulaşmak için sınırsız bir erişim olduğunu gördüm. Bu büyük bir kütüphanenin içine düşmek gibi. Eğer ilgi alanın ise tüm bu bilgiyi biriktirmek ya da bunun küratörlüğünü yapmak bile dünyanın en büyük hazzı. Çünkü bir sürü insan bir sürü yerde bir sürü şey üretiyor ve bunları kendi sitelerine koyuyorlar. Biz de bu sitelere blog diyoruz. Yemek, uzay, ekonomi ne alanda olursa olsun ortaya inanılmaz bir içerik çıkıyor. Gidip bayiden bir dergi almanın karşılığı artık yok.

Blogcu kim peki? Yazar, sanatçı, yorumcu ya da gazeteci?

Blogger: Hiçbiri değil. Veya hepsi. Öyle bir kategorisi var mı diye de düşünmedim. Blogcu içerik üreten ve bu işi belli bir sıklıkta yapan kişi. Örneğin bir şarkı yapar ayda bir koyarım, film çeker her hafta bir bölüm koyarım, biri şeftir yemek yapar onun videosunu çeker koyar, biri köşe yazısı yazar. Kendi içeriğini oluşturduğun bir medyadan söz ediyoruz. Bu çok heyecan verici.

‘İyi bir blogu bulmak zahmetli ama zevkli’

Bu biraz uzayda kaybolmak gibi değil mi? Herhangi bir blogu neden izleyelim?

Blogger: Çünkü yaptığı işi iyi yapıyor.

İyi iş çıkaranı nasıl bulacağız?

Blogger: Biraz zaman harcamak gerekiyor. Bu dünyayı gezmekten farklı değil. Ama bu daha kolay. Oturduğun yerden günde bir iki saat harcanarak yapılabilir. Ben modern insanın yani interneti bu anlamda kullanan insanın asgari ücretle yaşayabileceğine inanıyorum. Sabah kalkıp beş tane iyi makale okuyabilir, iyi bir video ve akşam da güzel bir film izleyebilirsin ve bu dolu dolu geçmiş bir gündür.

Geleneksel medyada içerik editörün süzgecinden geçer. Bu blogcular için geçerli değil. Bunda bazı tehlikeler yok mu?

Blogger: Var ama tehlike sokakta da var. Bu internetle ilgili bir şey değil. İnsanın olduğu her yerle ilgili bir şey. Editörün de çok kötü bir editör olabilir. O mekanizma her şeyi güvenli kılmıyor.

İnternetin bütünüyle özgür olduğu söylenemez. Bir blogcu kendini ne kadar rahat hissederek yaptıklarını sitesine koyacak?

Blogger: Fikir ve ideoloji üzerine açılmış bloglar için bir fikrim yok. Ama gördüğüm o ki bu ülkenin ihtiyacı olduğu kadar özgürlük var burada. Tabii Youtube’un kapatılması gibi olaylar baş ağrıtan, mide bulandıran şeyler ama en azından “biz bunu kapatamayız” deniliyor. Yani Youtube’un kapatılması mümkün değil.

Evrim teorisini savunan bir siteye erişim engellenebiliyor…

Blogger: Emin olun ki evrim teorisini destekleyen on milyon tane daha site ya da blog falan vardır. Yani bunu yok edemez, engelleyemezsiniz. Bakın Arap dünyasındaki tüm bu devrimler sosyal medya üzerinden oldu ki bunlar totaliter ülkeler. Kabloyu kesip her şeyi yapabilirlerdi ama yapamadılar.

Sizce geleneksel gazetecilik öldü mü?

Blogger: Öldü. Dünkü haberi kim ne yapsın?

Türkiye’deki yerleşik medya blog olayına pek sıcak bakmıyor.

Blogger: Bir geçiş dönemi söz konusu. Köşe yazarları bu kanala geçmek zorunda olduklarını biliyorlar. Şu anda bu sistem değişiyor. Yani eskiyle yeni yer değiştiriyor. Eski bundan çok korkuyor, yeni yerini kapmak istiyor ve aralarında ciddi bir sürtüşme var. Ama bunun önünde kimse duramaz, ne olacaksa o yönde gidecek. Bundan 5-6 yıl sonra dünkü haberi kâğıda basmak için bayağı bir düşünmen gerekecek.

Ama Türkiye’de herkesin internete erişimi yok. Gazeteye daha kolay ulaşılıyor.

Blogger: İnternetten günlük gazetesini okuyan çok ve 5 yıl sonra inanılmaz çoğalacak. Dünkü haberi kâğıda basıp göndermek hiç anlamlı değil. Düşünebiliyor musunuz; Fenerbahçe-Galatasaray maçı oynanıyor, bunun skoru biliniyor, herkes aynı gece üzerine konuşmuş ve ben ertesi gün gidip o gazeteyi alacağım! Patron ise makineleri çalıştıracak, skoru yazıp basacak ve Kastamonu’ya gönderecek! Dijital çağda bu ürünü kamyonla göndermek garip değil mi?

Ama blogculukla para kazanmak henüz mümkün görünmüyor…

Blogger: Kazanılabilir. Nasıl yapılacağının bende de yanıtı yok ama şirketler artık blogcularla ilgileniyor. Herhangi bir gazetenin ikinci sayfasına da ilan vermek bir yol ama bloglar, mikro siteler de orada. On tane gazete varsa 25 bin tane blog var. O zaman değerin 25 binde bir oluyor ve kendini işini iyi yaparak göstereceksin. Klasik medya etki ve para açısından güçlü olabilir ama dünyada olup bitenler blogları ya da sosyal medya araçlarını kullanan insanların sayesinde ilerliyor. Bu hoşa gitmeyebilir ama gazetecilik artık nalbantlığa doğru gidiyor.

Gazeteciliğin nereye doğru gittiği konusunda çok fazla emin olmasak da, toplumsal belleğin oluşması ve gerçekliğin denetim altında tutulması çabalarına eskisinden çok daha etkili olacak içerikle sunulan bir yenisinin eklediğini teknoloji dünyasındaki haberlerden öğreniyoruz. Bu yeni medyatik araç “app.kitap” şaşkınlık ve hayranlık uyandıracak olan bir uygulama. Elektronik ortamda okuyabilme şansını bulduğunuz e-kitap’tan farklı olarak, tabletinize indirdiğiniz kitabın, kimi sayfalarını okuyor, kimini izliyor, kiminde de oyun oynayabiliyorsunuz.