Orijinal Adı: Pirate Radio
Yönetmen: Richard Haris
Oyuncular: Nick Frost, Bill Nighy, Phillip Seymour Hoffman, Rhys Ifons, Tom Brooke, Chris O’Dawn.
Yapım Yılı: 2009
1966 yılında başlayan film, bir açılımın tarihinde yaşanan kilometre taşlarından olan korsan radyoculuğun ne demek olduğunu anlatmaya çalışır bizlere.
Film, dünyada yaşanacak olan değişime öncülük edecek olan müziğinde tarihidir aynı zamanda, miladını Beatles ile başlatacağımız rock müzik, FM kanallarından yayın yapmakta olan bir çok radyo kanalının olmadığı, gelişmiş ülkelerde dahi tek kanal resmi radyo ve tv kanallarından yayın yapıldığı zamanlardı. BBC gibi saygın bir kuruluş, rock müzik gibi bir zirzopluğu ise ancak haftada birkaç saatlik yayınla dinleyicilere ulaştırmaktaydı.
Rock müzik içeriği ve yapısal özelliklerinden ötürü zaten muhafazakâr toplum anlayışına karşı olduğundan, iktidar yanlısı tek kanal yayın yapan kuruluşlar tarafından da fazlaca benimsenmeyecek ve mümkün olduğunca dışlanmaya çalışılacaktır. Ancak değişiminin önünü kesmek, dünyanın pek çok noktasında Avrupa’dan Amerika’ya kadar uzanacak geniş bir perspektifte mümkün olmayacak, bu süreç bütün hızıyla çeşitli ülkelere yayılacaktır.
Dünya üzerinde yaşanan ve yaşanmış olan en güzel günlerin başlangıcı olarak kabul edeceğimiz bu tarihlerde, tüm insanlık adına bir devrim niteliğinde olan rock müzik ise evrensel bir katalizör olacaktır büyük değişime. Geniş kitleleri etkileyecek olan bu büyük değişim aynı zamanda özgürlüğün bir başka adı da olacaktır, o halde tüm insanların bu değişimi yakalamasını sağlamanın en kestirme yolu da onlara rock müziği dinletebilmektir. Bunu başarabilmek ise BBC ile mümkün olamayacağından hızla kitlelere ulaşabilmek üzere radyo kanalları kurulmasına karar verilir.
Peki ama nasıl kurulacaktır bu radyo kanalları? Legal olmasını gerektiren bir sürü prosedür vardır, eğer bunlar ile uğraşılacaksa sonuç alabilmek neredeyse mümkün değildir. O halde en uygun çözüm, yasalara karşı gelmeden, fakat onların arkasından dolaşarak üretilecek olan bir fikir olmalıdır. Bunu çözebilecek en iyi fikirse uluslar arası alanla çıkarak, hiç kimsenin karışamayacağı bir yerden yayın yapabilecek olan radyoyu kurmaktır.
Bir gemide kurulacak olan Radio Rock, uluslar arası sulara çıkarak yayına başlar ve bütün İngiltere’de dinlenmeye başlar. Bu girişim ada Avrupa’sında büyük bir skandaldır ancak yasalar bu konuda çok fazla bir yaptırım ortaya koyamamakta, bu güne kadar ilk defa karşılaşılacak olan bu durumda ne yapılabileceğine dair bir çözümde görülmemektedir.
Korsan yayıncılığın başlangıcı olarak da tarihe geçecek olan, uluslar arası sulardan rock müzik yayını yapmaya başlayan gemideki radyo istasyonu büyük bir heyecan ve yaşanmakta olan büyük değişim fırtınasının ruhuna uygun şekilde hem ulusal hem de uluslar arası dinlenebilmektedir. Düzene karşı başkaldırışın simgesi haline gelecek olan korsan radyoculuk ile rock müzik anlayışının bileşimden rahatsız olacakları “tüm iktidarlar özgürlükleri hoş karşılamazlar” ifadesiyle yeren filmde iktidar, korsan radyo yayını durdurmanın yollarını aramakta, önce yayın frekansının, batmakta olan bir gemiden yapılan SOS çağrısının duyulmasını engellemesi ve korsan yayıncılığın suç işlemiş olduğu gerekçesiyle radio rock’un peşine düşecektir.
Ancak radio rock’un yayınını kesmeyi başaramayacaklar, son kullanım tarihinin üzerinden de bir hayli zaman geçmiş olan yaşlı gemiyle uluslar arası sularda köşe kapmaca oyununa başlayacaklar ama dinleyici desteği arakasında olan radio rock’u ele geçirmek kolay olmayacaktır.
O günleri yaşamış olanlar, korsan radyoculuğun ne olduğunu anlamak üzere evlerindeki radyolardan kısa dalga üzerinden yapılan yayını yakalamaya çalışmışlar, okyanusun karanlık sularında yaşanan köşe kapmaca oyununa ait muhtelif haberleri de gazete sayfalarından heyecanla takip etmişlerdi.
Miadı çoktan dolmuş olan yaşlı gemi bu kovalamaca ya daha fazla dayanamayarak, iflas etmiş ve okyanusun karanlık sularına gömülmek üzereyken yapacağı SOS çağrısının ardından radio rock’u kurtarmak için pek çok kişi tekneleriyle geminin imdadına yetişmiş ama gemiyi batmaktan kurtaramamışlardı.
Filmin sonunda ise, radio rock’tan tüm dinleyicilere şu mesaj ulaşacaktır, her zaman, bir yerlerde, şarkı sözleri ve müzikler özgürlüğü anlatacaktır.
Hala korsan radyolarımız var köyümüzde, üstelik FM ve internet üzerinden yayın yapıyorlar artık. Bunlardan bir tanesini de arkadaşım senelerce çalıştırdı. Fakat artık Rock Müziği yerini elektronik müziğe bırakmış, ‘konserler’ metruk fabrika, spor salonu ve tarlalarda yapılıyor(du). İşin ticari yanını anlayan uyanıklar olayı kulüplere çekerek bu oluşumdan gelir etmeye başladılar ve bu iş de artık ticarileşti.
Buna ekleyebileceğim bir şey de hüküm süren düzenin kabul etmeyip de toplulukların kabul ettiği her müzik bir şekilde su yüzüne çıkarak kabul görür. Buna Klasik, Rock, Arabesk ve bir elektronik müzik türü olan Jungle da dahil. Zamanında Mozart’ın yazdığı müzik de Pop müzik olarak algılanıyor ve saray çevresi tarafından kabul edilmiyordu. Önemli olan unsurlardan biri de müzikte ulaşılan mertebe ve dinleyici kitlesinin bunu takibi. Eğer ulaşılan mertebe yükselir ve kitle büyürse müzik türünün yaşam süresi de uzar.
O adamın ismi de Ifans galiba 😉