Tarihimizin geçmiş dönemlerinde yaşanan, birbirinden ayrı düşünülebilmesinin imkansızlığına atfen, sosyopolitik olarak nitelenen olayları inceleyen, araştıran ve belgeler ile bilgilerin derlenmesini sağlayan bilim dallarının bizlerin istifadesine sunmuş olduklarından yola çıkarak, ortaya çıkan gelişmeleri okumak ve değerlendirerek sonuçları konusunda, ülkemiz ve insanlığımız anlamında nerelerden nerelere ulaştığımızı anlayabiliriz.
Bunun boyutlarını biraz daha açacak olursak, önceden de söylenmiş olduğu gibi, “Osmanlı dönemi ve onun artık okunmayan/okunamayan kültürü bir kenara itilmiş ve unutulmaya bırakılmıştır.”
Ortaya, büyük yer sarsıntılarında meydana gelen fay kırıkları gibi iki ayrı kültür çıkmış, birisi bizleri “Osmanlı” olarak, sarayları, şehirleri, ibadethaneleri ve diğerleri denilebilecekleriyle “Batı” ile yaklaştırmaya yönelikse, diğeri de, köyleri, bozkırı, inekleri ve diğerleriyle o kadar uzaklaştırmaya çalışmıştır. Sonuçlarını ise, hala ev ödevini yapan öğrenciler misali anlamaya çalışmaktayız.
Körün fili tanımasına benzer bir şekilde, bizlerde ne olduğumuz konusunda karar vermekte zorlanarak 88 yıllık yakın tarihimize 3 darbe ile bir o kadarda anayasalar sığdırmış ve devamında da neredeyse yarısını, meclis çoğunluğu yada referandumla değiştirmiş, şimdide bir yenisinin daha adını koymaya çalışmaktayız. Bizler acaba bu sürecin neresindeyiz? Bu sürecin izleri üzerimize geçirilen deli gömleğinden bir türlü kurtulamamış olduğumuz sonucunu çıkartmak hiç de zor olmasa gerek.
Şu bir gerçek ki, bu önemli ülkenin yer aldığı coğrafyasına Cumhuriyet öncesi dönemlerde gelerek, gezdiklerini, gördüklerini ve yaşadıklarını yazıp çizmiş olan isimler, neleri kaçırmış olduğumuzu bizlere anlatmaya çalışmışlardır.
Sonrasındaki süreçte, dünyanın yaşamış olduğu büyük savaşlar, insanlığın nefretini kazanarak, izlerinin kolay kolay silinemediği/silinemeyeceği Vietnam ve 68 olaylarının yaşanmaya başlandığı ve devamındaki günlerde tarihe geçen en büyük rock konseri Woodstock olmuştur.
Halen bu konserin ötesinde, tüm dünyada aynı heyecanın paylaşıldığı ve yepyeni bir çığır açacak olan böylesine büyük bir konser yaşanamadı ancak etkileri dalga dalga yayılarak, halen zar zorda olsa aynı ruhu yaşamaya çalışan yepyeni bir dünya ile insanlığın oluşumuna yol açtı.
Yaşam, Güney Amerika’dan Asya’ya uzanan tüm balyozculara rağmen, geride bıraktığımız gencecik insanların ardından devam etmekteydi ve ülkemize gelerek, diğerlerine konserler vermek ve yeniden keşfettikleri bu kültürün derinliklerine dalarak yepyeni bir dünyanın yaratılmasında yer almak isteyen sanatçılar, müzisyenler ve daha ünlü ünsüz bir çokları tıpkı yıllar öncesinde olduğu gibi ülkemize gelerek arayışlarını sürdürmek için çıktıkları yolculuğun ilk durağını verdikleri eşsiz bir merkez olabilmeye doğru hızla ilerlemekteydik. Sultanahmet Meydanı Amerika, İngiltere, Fransa ve diğerlerinden gelen insanların buluştuğu yer olmuştu. Yeni İpek Yolu’nun doğu ile batı arasındaki en önemli köprüsünün başında oturan bizler bu büyük fırsatın farkına dahi varamadan tüm yolları kapattık. Bir kez daha önümüze çıkan bu büyük fırsatı teperek yeni bir darbeyi beklemek üzere birbirimizi öldürmenin yollarını aramaya başladık.
Dünyada yaşam, iki büyük savaş sonrasında yepyeni haliyle ortaya çıkmış, geçmişten kalan günlerin ardından yeni dengelerin kurulmasına doğru yol alıyor, hızla büyük değişimler yaşanıyordu. Bu büyük değişimin bir taraflarında yer alabilmek içinde, siyasal ve sosyal boyutlarda neredeyse bildiğimiz batı dünyasının tüm genç insanlarının tek yürek olmaya doğru hızla gittiği, 68 olaylarının yarattığı kırılımla birlikte başlayan büyük mücadele verilmekteydi.
Siyasal ve sosyal gelişim çizgisinin bir parçası olan genel anlamda sanat ve onun önemli dallarından olan müzik ve müzisyenlerin aracılığıyla da bu büyük mücadelenin aralanan kapısından bütün dünyayı saran yepyeni akımlar ortaya çıkmakta ve dünya gençliğini birbirine bağlanmaktaydı, adeta ortaçağın karanlığını aydınlatan Rönesans günleri yaşanmaktaydı.
1970’li yıllar dünya ve ülkemizi daha çok yaşanılası bir yer haline getirebilmeye çalışan gençliğin dünyası olabilmek için dönüyordu.
Her zaman olduğu gibi, genç fikirlerin yaşaması ve hayatın akışını değiştirebilmesi, dünyadan hiçbir zaman yok olmayan dinazorlar tarafından engellenerek mümkün olamadığından, Rönesans günleri kısa sürmüş ve yerini uzaktan kumandalı günlere bırakmıştı.
Dünyanın sesini vermeye çalışan tüm sanatçılar ile insanlığın ortak bir paydada birleştikleri nokta seslerinin daha gür çıktığı ve daha çok dinlendiği konser alanlardır.
Herhalde medeniyetin ilk günlerinden beri insanlar topluca yaşamlarını sürdürdükleri irili ufaklı bir çok kente boşuna amphiteatr inşa etmemişlerdi.
Dünyanın yaşadığı en büyük konserlerin belki de ilki olan Woodstock, yaşanmaya başlayacak bu değişimin habercisi olduğu kadar bir başka işlevinde temsilcisi olmaktaydı seslerini duyurmak isteyen insanlar için.
Yüz binlerce insanın bir araya gelebilmesi demekti bu. Yollarda yürümekten daha etkiliydi, yolların yürümekle aşınmayacağını söyleyenler, eğer o zamanlarda yüz binlerin katıldığı ve şarkı söylediği konserleri işitseler acaba ne diyeceklerdi?
Adı uçmayı anımsatan genç bir gazetecimizin kendi ifadesiyle, ballandırarak anlattığı “Rock” turizmi günleri, konserlerin ve konser verenlerin tüm dünyada ne kadar etkili olduğuna da duyulan hayranlığın bir göstergesi sayılmalıdır.
Sözünü etmiş olduğu gezinin ayrıntılarında, bir de işin özüne giren konu ile ilgili eserlerin tanıtımını yapmıştır bizlere mesleğinin gereği olarak, tam da buna öykünen bir başka televizyoncumuz kendi ulvi projesinden söz etmeye başlamıştı programında.
Rock’un tarihini kendi fotoğraflarıyla yazacaktı ancak eser bir türlü tamamlanamıyordu çünkü yapılacak röportajlar ve diğer işler bir türlü bitmiyordu. Dileriz ki bu eser bir an önce tamamlanır ve dünyadaki örneklerinden eksik kalmaz, bizlerde nasibimizi alırız.
Bu ifadelerin ve daha bir çoklarının ortaya çıkmasına neden olan acı bir olay yaşandı ülkemizin doğusunda yer alan güzel şehirlerinden birisi olan Van’da.
Dünyanın en büyük efsanesinin yaşandığına inanılan, bu güzel şehrimiz bir zamanlar araştırmacılar ve konuya ilgi duyanlar tarafından sıkça ziyaret edilmekteydi. Her konuda olduğu gibi nedense bu gelişiminde önünü tıkayarak, hem bilim dünyasına hem de insanlığa bir balta daha vurmuş olduk.
Yaşanan deprem felaketinin ardından, acıları sarmak ve insanlık adına dayanışmanın sağlanacağı beklenmedik bir yol olarak “Van için Rock” konserini bulduk.
Eğer yeni depremleri beklemek zorunda kalmazsak, bu yol belki bizi bir yerlere götürebilir.