ENTEL YANKESİCİLİK

Şöhreti, adının önüne geçmiş, tüm dünyanın saygın kalemleri arasına girmeyi başarmış, aslında üniversitede gazetecilik eğitimi almadığı halde yaptığı röportajlar ve siyasi yazılarıyla üzerine gittiğini uluslar arası sorunlar nedeniyle büyük ödüllere layık görülmüş bulunan bir gazetecinin, okuyucuları ile meslektaşlarını nasılda ahlaksızca ve her türlü ilkeyi hiçe sayarak yaptığı entelektüel dolandırıcılık ortaya çıkınca gazetecilik eğitimi almak üzere üniversiteye gönderildiğine dair okuduğum bir yazıda, aynı üniversiteden yetişmiş olan diğer meslek mensupları, bu ahlaksız ve düzenbaz gazetecinin prestijli okullarına kabul edilmemesini gerektiğini dile getirmekteler.

Bu ahlaksız ve düzenbaz gazeteci, birde takma adla internet sitelerinde beğenmediği gazetecilerin, biyografilerini onları karalama ve suçlama adına müdahale ederek değiştirdiğini de itiraf etti.

Bunu acaba günah çıkartmak olarak mı değerlendirmek  gerekiyor?

Tartışmalarının çok yönlü olarak yapılacağı muhakkak ve dünyada ilk kez karşılaşılmadığı da aşikar.

Bizim açımızdan ise önemli olan tarafı bu olay üzerine bir gazetecimizin söyledikleridir.

Aynen şöyle söylemiş “Sansasyonel olma, ilk olma isteği haberin doğruluk ilkesinin önüne geçtiğinde bu gibi olaylardan kaçınmak mümkün değil. İyi haber rekabeti güzeldir ama rekabet doğru işlemiyor basında. Türkiye’de bu hep oluyor, kimsede fazla umursamıyor. Önemli gazeteciler, küçük medya sitelerinden ve blog’lardan  kaynak göstermeden alıntı yapıyorlar, ben bazı küçük gazetelerde çalışırken kendi gözlerimle gördüm bir çok haberimizin kaynak belirtilmeden yağmalandığını. Sonra yabancı basından uyarlanmış bile diyemeyeceğimiz birebir tercüme edilen haberleri kendilerininmiş gibi kullanan gazeteler var. Çünkü gerçek haber çok pahallıdır, yakalamak için de iyi gazeteci olmak gerekir.

Üzerine gidilmezse olur biter, ne olacak ki? “

Ne kadar güzel değil mi? Herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekir.

Gazeteci konuyu mesleki açıdan haber doğrultusunda irdelemekteyse de esas ağırlık düşüncenin ve yaratıcılığın çalıntıya uğramasıdır.

Tabii söyledikleri anlayana, anlamayanlar ise harıl harıl araklamaya (kes-yapıştır) devam ediyor ve kendilerini de şöyle savunuyorlar, internet denilen ortam herkese açık bir mecradır eğer sizin herkesin istifadesine sunmuş bulunduğunuz bir materyal varsa, ister resim, ister yazı her ne olursa olsun, bir başkası tarafından alınıp kullanılabilir. Bunu zaten bilerek ve kabul ederek hareket etmektesiniz.

Bunun arkasında elbette koca bir hukuk düzeni ile ahlaki değerler ve mesleki kurallar var ki ne bizim konumuz ne de burada yazılabilecek kadar basit olmasına rağmen üzerinde durulacak olan taraf ise hırsızlığın, dolandırıcılığın, yankesiciliğin ve benzeri tüm suçların bütün dünyadaki hukuk sistemlerinde ağır cezalar ile cezalandırılmasına rağmen üzerinde emek verilerek, uğraşılarak, zaman ve para harcayarak yapılan ussal çalışmaların, bir başkası tarafından kendine mal edilmesini neden bir sürü ifadeler doğrultusunda hoş görü sınırları içerisinde değerlendirmek gerektiğini anlatmaya çalışmaktayız.

Alıntı yapmaktan tutunda, intihale, müzik eserinden, korsan baskılara, ünlü markaların taklitlerinden sanayi casusluğuna kadar uzanan geniş bir yelpaze, önüne geçilemeyen ucuzlamış ve onursuzlaşmış bir insanlık.

Neden acaba?