Kalamış’tan dostum Dodo, 76 yılında ünlü karikatür dergisi Gırgır’da yayınlanmış olan ilk çizgileri için geçen zamanı betimlemek maksadıyla ifade ettiği (34) rakamını plaka değil bu, diyerek yılların ağırlığını anlatmaya çalışmıştı.
Geçen zamanın bu kadar ağır olabileceğini ancak ve ancak omuzlarında hissederek yaşamakta olan kişilerin algılayabileceği bir kavrammış gibi kabul edersek yıllar öncesinde BBC Kurumu’nun Genel Müdürlerinden Sir Hugh Green’in 62 yılında söylediği ülkemizde henüz TV’nin ne olduğunun çok az bir kitle tarafından bilinebildiği günlerdeki şu sözlerinin hiç belleğimizden çıkmaması gerekir, “Radyo ve TV, halkın büyükçe bir çoğunluğunun köhneleşmiş isteklerine boyun eğmek yerine, yeni atılımları, yeni gelişmeleri, dikkate almalı, insan topluluklarına bu alanda öncülük etmelidir. Halkın istediğini halka vermekle öğünen bir program yapımcısı, çoğu kez, yeteneksiz sanatçılar, zevksiz şeyler, alçaltıcı akımlardan yana bir davranışı, bir başka deyimle, tehlikeli bir kolaycılığı benimsemiş olur. Bunun hiç sonu gelmez. Bunun sonu olsa olsa, zevksizliğin, bayağılığın yaygınlaşmasıdır.”
Sir Hugh Green’in bu sözleri geri kalmış (bıraktırılmış) ülkelerin TV stüdyolarının girişine çerçeveletilip astırılacak değerdedir. TV seyircisi, kendisine sunulan her programı, her türdeki eğlenceyi, her düzeydeki müziği, pasif bir davranış, nemelazımcı bir ortam içerisinde kabullenirse, o ülkenin televizyonu hiçbir zaman yapıcı bir çizgiye ulaşamaz. Televizyonun başarısı yalnız televizyoncuların çabasına bağlı değildir. Televizyonun başarısı, televizyonu yönetenlerle televizyonu izleyenler arasında kurulması zorunlu, sağlıklı bir diyalogun, karşılıklı bir alışverişin yaratılmasına bağlıdır. Bazı ülkelerde gerçekleştirilen televizyoncu, seyirci işbirliği denemeleri de bunun böyle olduğunu kanıtlamaktadır.
Ülkemizde ise teknolojiden sanata her alanda halkın istediğini halka vermekle öğünen basiretsiz ve yeteneksiz yöneticiler etrafta gezmektedirler. Yıllar yılı gaz tenekesinden biraz daha gelişmiş kuştan arabaları halka arz eden bir montaj fabrikasının yöneticisi “Halk bizden başka bir şey istemedi ki” diye kendisini savunmaktaydı.
Sanki kaliteyi kendileri sundular da bu halk istememiş gibi.
Tıpkı Unkapanı’nda kendisine müzik yapımcısı sıfatını vererek iş yeri açıp bu ülke insanının müzik adına ne dinlemesi gerektiğine karar verebilecek kadar kendisini yetkin gören ağzı soğan kokan kebap ağasından çok önceleri dünyanın efendisi ve hepimizin ağababası U.S.A’da bir karar çıktı, tank, top, tüfekle halledilen bir çok şeyin yumuşak güç kullanarak çok daha ucuza halledilebileceği fark edilince yeni yöntemler üretildi. Bu yöntemin en büyük silahı da zihin kontrolüydü.
Zihinlerimize kontrol dışı bir akış gerçekleştiriliyor; Amerikan dizileri, filmleri, yerli dizilerde batılı yaşama özendirme çabaları. Pembe diziler ve daha neler neler. Eğer gelişen teknoloji adı altında cep telefonlarından internet kullanımı, TV izlenebilmesi sağlanabiliyorsa bunun adı gelişen teknoloji değil olsa olsa zihnin kontrolüdür.
Sağlıklı ve düzgün düşünmenin artık tek bir yolu vardır TV seyretmemek ve diğer kitle iletişim araçlarını görmezden gelmek ve en önemlisi cep telefonu kullanmamak.
Eğer bu araçlara bağlı, bağımlı iseniz sizin kendinizi ne kadar kontrol edebildiğiniz tartışmaya açık bir konu olarak karşımızda durmaktadır ve siz 21.yüzyılın kendi özgür iradesiyle hareket ettiğini sanan aslında istenildiği şekilde hareketleri ve düşünceleri yönlendirilen ve sürekli olarak iki kişi bir araya gelerek zararlı fikirler üretebilmesinin önüne geçebilmek üzere yalnızlaştırılan bireyisinizdir.
Bir bilgisayarı ancak ve ancak tek kişi kullanabilir, neden acaba ülkemizde en hızlı gelişen sektör bilişim sektörüdür, dünyada kaç ülkede teknoloji marketlerinde kredi kartına bilmem kaç taksitte laptop satılmaktadır. Amaç kişiyi yalnızlaştırmak iki kişinin bir araya gelerek zararlı fikirler üretmesini önlemekten başka bir şey değildir.
Çok dikkatli olunuz, cep telefonları, bilgisayarlar, TV’ler ve diğer elektronik araçlar sürekli olarak sizleri yalnızlaştırmaktan başka, kafanızda oluşacak her türlü fikride kontrol atlına almaktan başka bir gayeye hizmet etmemektedirler. Bazı internet sitelerinin bizim adımıza neden başkaları tarafından erişimi engellenmektedir.
Seyrettiğimiz en güzel filmlerden bir tanesini bilmem hatırlar mısınız? Evet “Frankenstein” adlı filmdir bu tıpkı yaratıldıktan sonra yanlış yollara sapan tarihteki ünlü liderler gibi yaratılmış ancak yanlış yollara sapınca tıpkı tarihteki ünlü liderler gibi yok edilmiştir.
Aslında bunun bir ders olması gerekir ama ne yazık ki dünyayı yönettiğini sananlar bile ders almayı bilemediklerinden bir gün yok olacaklardır tıpkı yüce imparatorlukların yok oluşları gibi…