Rus Vesti televizyonunun haberine göre, Duma’da Jirinovski’nin liderliğini yaptığı Liberal Demokrat Parti, “Ölümlere yol açan talihsiz olayların tekrarlanmasının önüne geçmek” için Rusya vatandaşlarının parlamentoya başta Türkiye olmak üzere bazı ülkelere tatile gitmelerinin yasaklanmasını öngören yasa tasarısı sundu.
Bodrum’da Rus turist rehberlerinin kaçak içkiden zehirlenerek ölmelerinin “bardağı taşıran son damla” olduğunu savunan Jirinovski, “Yalnızca geçen sene boyunca Türkiye’de 78 Rus turist trafik kazalarında ve denizde boğularak yaşamını kaybetti. Bu yılda rakam her geçen gün artmakta üstüne üstlük bir de kaçak içkiyle zehirlemekteler. Bizi dikkate aldıkları yok. Turistlerimizin tüm paralarını alıyor, karşılığında hiçbir güvenlik önleminde bulunmuyorlar” dedi.
Önerinin hayata geçirilmesi halinde Türkiye’nin “kendine gelerek” gerekli güvenlik önlemlerini alacağını öne süren Jirinovski, oraya gitmeyi bırakalım. Hemen her şeyi yaparlar diyerek tepkisini dile getirdi.
Jirinovski’nin adı ülkemizde pek de iyi bir şöhrete sahip olmasa bile, söylediklerindeki doğruluk payı yabana atılır cinsten değil elbette, ancak bizlerin geçmişte yaşanan birçok olaylardan nasıl ders aldığımızı ve dağılan Sovyetler Birliği ile gelişen ticari ilişkilerimizin hangi boyutlara ulaşabileceği hakkında büyük bir yanılgı içerisinde olduğunu, ayrıca bizlerin tarih boyunca bir türlü anlayamadığımız ve bilemediğimiz edebiyattan resme, heykelden müziğe, baleden tiyatroya, kısacası bütün sanatlar ve bilim dallarındaki büyük bir kültürü kabullenebilme becerisini gösteremediğimiz ve ne yazık ki anlayamayacak kadar sığır olduğumuzdan da, dağılma sürecine giren ve büyük bir ekonomik buhran yaşamakta olan Sovyetler Birliği ile olan tüm ticari ve sosyal ilişkilerimizin cereyan ettiği İstanbul’da Laleli semti ile birçok filmle konu olan ülkemize gelerek daha iyi hayat şartlarını kazanacağını sanan Rus vatandaşlarına neler yaptığımız konusunda çok fazla bilgi sahibi olmadığı da her söylediğinden belli olmakta Jirinovski’nin.
Tarihsel süreçte, ülkemize gelerek, yoklukların ve açlığın beceriksiz politikacıların sayesinde yaşandığı Sovyetler Birliği’ne önceleri bilek gücüyle taşıyacakları bavulları ile başlattıkları ve bizim müthiş iş bilir esnafımıza, açtıkları kapı sayesinde, başlattıkları hızlı bir ticaret döneminin adı ekonomik tarihimize “Bavul Ticareti” olarak geçecekti.
Laleli esnafı bir anda ayağa kalkmış ve ülke tarihinde bir çığır açmış “Bavul Ticareti” dönemi dalga dalga büyüyerek memleketin dört bir yanını sarmıştı. Bütün iş adamlarımız, gıda, tekstil ve giyim gibi temel tüketime yönelik her türlü ihtiyaç maddesini iç piyasadan toplayarak dağılan Sovyetler Birliği’ne göndermekteydi.
Bu ise resmen yapılan bir ihracat olmadığından iş bilir işadamlarımız tarafından da çok sevilmişti, koy bavula gönder Rusya’ya ne fatura ne vergi ilk önceleri pek inanamamıştım, fakat işin vardığı boyutlar öylesine büyümüştü ve hızla tüm piyasalara yayılması çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşmişti ki kime sorsan Rusya’ya bir şeyler göndermekteydi, bunlardan bir tanesi de benim iş bilir patronumdu ve piyasadan topladığı şeker bayramlarında Eminönü’ndeki işportacı esnafı tarafından madlen çikolata markasıyla halkımıza kakalananlardan olduğu hiç şüphe götürmeyecek markalardan olanları bir güzel Rus halkına yedirerek servetine servet katabilme amacıyla Karadeniz’deki limanlardan kalkan gemilere yükleyerek göndermekteydi Rusya’ya. Koca koca işadamlarımız her zaman ve her yerde olduğu gibi “Türk Aklı” ile hareket eden, pazarcı mantığıyla üst tarafa düzgün domatesleri yerleştirip alt tarafa çürük çarıkları dizerek gönderdikleri ürünler sayesinde, Laleli’ de mantar gibi bir anda yerden biterek her tarafa habis bir ur gibi yayılan toptancı esnafı olduğunu sanan bir takım uyanık ve iş bilir işadamlarımız, bıçakla kesilir gibi aniden kesilen taleple, büyük bir ticaret imkanını da ellerinden kaçırmış oldular. Laleli’ de önlerinde dağlar gibi yığılmış olan her türlü ihtiyaca cevap verebilecek malların sergilendiği dükkanlar birer ikişer kapanmaya başlamıştı, kazığımızı yiyen Rus’larda yedikleri kazığın acısını çıkartmak üzere uzak doğuda yıldızı parlayan Çin’e yönelmişler ve bir büyük imkanı da çok iyi iş bilen andavallı iş adamlarımız sayesinde elimizden kaçırmıştık.
İşler istendiği gibi gitmese de, ihtiyaçlar sonsuz ve kaynaklar kıt olduğundan yaşamlarını devam ettirmek olan zorunda olan Rus insanı kendi ülkesinde yaşanmakta olan ve başkaları tarafından asla bilinemeyecek dağılma sürecinin zor ve karanlık günlerini atlatabilmek amacıyla ülkemize adeta bir sığınma amacıyla gelmekte, ancak böylesine bir süreç hiçbir şekilde iltica anlamını taşımamaktaydı, ailesini çoluğunu çocuğunu memleketinde bırakarak bir lokma ekmeğin peşinde koşan insanların ne şekilde yardımına koştuğumuz, insanlık adına utancımızdan suratımızı yerden kaldırmayacağımız bir şekilde, onları cinsel anlamda istismara zorladığımız günler ile halen, bütün hızıyla Laleli ve Akdeniz bölgesindeki turistik tesislerde devam etmekte olan fuhuş trafiği işte böylesine iğrenç ve rezil bir biçimde süregelmektedir. Rus insanı da bütün bunları yaşayarak öğrenmiş olmakla, bize de sonradan sahip olduğu büyük direnciyle, ne şekilde ders verdiğini görmek bütün milletçe anlamamız gereken bir ayıp olmasına rağmen bunu anlayabilecek kadar olgunlaşmadığımızdan halen Rus turistlere öldüren içkileri satarak üç kuruş kar etme peşinde koşmaktayız ama ne yazık ki artık bu kadar aç gözlülük ve doymak bilmezlik işin sonunu getirecek ve bundan sonra artık ülkemize tek bir Rus turist dahi adımını atmayacaktır.
Yaşanan bütün bu süreci değerlendirecek olursak çok ilginç bir toplumsal mantıkla karşılaşıyoruz, yıllarca bizlerin beyinlerine kazınan RUS ve RUSYA imajını bir anımsayınız o halde tüm bunların ışığında yaşananlar adeta o insanlara müstahaktır.
Koskoca bir kültürü nasıl yok edebilirsiniz, edebiyatın devlerinden, resmin devlerine, müziğin devlerinden balenin devlerine, ve daha saymakla bitiremeyeceklerimize, bizler ise bir kalemde silip atabiliyoruz kolayca, Nataşa yat aşağa!
Bizim belleğimizde ve genlerimizde ne yazık ki sanat, bilim, spor gibi insansal kavramlar hiç oluşmadı, bizim belleğimiz ve genlerimiz doğa tarihi boyunca sadece iki bacağımızın arasında gelişmiş ve şekillenmiştir. Bu sebeple bizler ülkemize gelen tüm turistlerin ya ırzına geçerek öldürür veya hepsini fahişe olarak görerek istismar ederiz.
Son söz: Aklımı mı seveyim yoksa başka bir tarafımı mı?