Ülkemizdeki düşünce sisteminin ve insanlarımızın kafa yapılarının ne kadar muhafazakar ve tutucu olduğu konusunda çok somut olarak yaşanan bir örnekten yola çıkarak yine bize neleri ve nasıl yedirmeye çalışıldığı konusunu açmaya ve anlamaya çalışalım.
1994 yılında başlayan ilk cep telefonu görüşmesi, ünlü ve dünya borsalarına açılmış olan havadan para kazanan (Bu ifade aynı şirketin ilk kuruluş günlerinde teknik altyapısını hazırlayan yakın arkadaşlarımdan birisine ait olup aslında ifade etmeye çalıştığı gerçekten de görüşmelerin hatsız olarak yapılması özelliğinden kaynaklanmasındandır) büyük şirketlerimizden birisinin çok ama çok iş bilir olan yöneticilerinin öngörüsü sayesindedir.
İlk cep telefonu görüşmelerinin ülkemizde başladığı günlerdeki şartlarını ve gelişmekte olan teknolojisini takip edenler bileceklerdir ki, kısıtlı ve teknik donanım yetersizlikleri nedeniyle cep telefonları ile hayatımıza yeni giren bir kavram olan “kapsama alanı” sınırlı ve belli alanlar içerisinde telefon görüşmelerin yapılmasına imkan vermekteydi.
Her zaman erken kalkan yol alır özdeyişinde olduğu gibi ülkemizde bu işe ilk yatırımı yapan şirkette birçok anlamda önceliği ele geçirmişti, hatırladığım kadarıyla cep telefonu aboneliğinde 100 bin sayısının geçilmesi önemli bir başarıydı, 300 bin ve 1 milyon sayılarının telaffuz edilmesi ise çok kısa bir süre sonraydı, bu konuda yaşanan süratli gelişme bu güne kadar hiçbir teknoloji ürününe nasip olmamıştı, olması da mümkün değildi zaten, şimdinin sabit hatlı telefonuna sahip olabilmek için aylarca beklemek gerektiği, bir şehirlerarası görüşme yapabilmek için saatlerce beklenmesi gerçeğinden gelen bir ülkenin cep telefonlarına bu kadar önem vermesini, haberleşme özgürlüğüne mi yormalı yoksa, geyik muhabbetti yapma özlemine mi? Ne derseniz deyin, bir alo demek işte bu kadar önemli olabilmekte, bu gün ise 30 milyonun üzerinde abone olduğunu ve her geçen günde daha da artmakta olduğunu düşünürsek konuya önem verenler açısından nasılda etkili olduğu görülmekte.
Haberleşme olgusundan yola çıkarak yapılan teknik takipten, gprs özelliğinden de nerede ne zaman ne yapmakta olduğunun anlaşılma imkanı bulunmasından ve kaçamak yapmanın da imkansız hale gelmesinden cep telefonu ile altyapısının rekabete açılması sonucunda faaliyette bulunan devasa boyutlu global şirketler arasında yaşanan çekememezlikler bizim insanımız üzerinde etkili reklam kampanyalarının da gelişmesine yol açmış hatta bu kampanyaların birer sosyolojik tanı sahası haline gelmesine bile yol açmıştır.
Elbette bu işe ilk defa soyunan şirketin elde etmiş olduğu başarının kendisine açmış olduğu imkanlar sayesinde bizim insanımızın bilincine kazınan “her yerde çeker” ifadesini yıkmak mümkün değildir.
Oysa bu alanda faaliyet gösteren şirketler teknik olarak aynı altyapısal donanımı kullanmaktadırlar. Başka bir deyimle hepsi de “her yerden çeker” ancak bizlere bu şekilde anlatılmamakta ve sanki teknik anlamda bu işe ilk defa soyunan şirketin en büyük ve en önemli başarısıymış gibi gösterilmektedir. Diğer operatörlerin işi de çok zor bu anlamda.
Bir büyük şirketin trilyonlar harcadığı tüm reklam kampanyalarının tek dayanağı ve ana fikri olan “her yerde çeker” sloganının bu kadar başarılı ve uzun soluklu oluşunun tek dayanağı ancak insanlarımızın kafa yapılarının muhafazakarlığı ve tutuculuğu ile açıklanabilir. Tıpkı kafalarındaki tabuları gibi.
Bu günlerde bu büyük şirketin reklam kampanyasına yeni katılan bir söylem oluşturuldu. Türkiye’nin mobil iletişimde lideri olarak müşteri odaklılık konusunda yapılan sistemli çalışmaların sonucunda cep telefonu abonelerinin iletişim haklarını güvence altına alan bir “Cep Anayasası” oluşturduk demekte ve devam etmekteler
“Cep Anayasası” şu ana maddelerden oluşuyor:
1. Ürün, kampanya ve servisler ile ilgili şeffaf ve anlaşılır şekilde bilgi ve destek almak herkesin hakkıdır.
2. Doğrudan, hızlı ve kaliteli müşteri hizmetleri herkesin hakkıdır.
3. Kaliteli ses ve internet iletişimi herkesin hakkıdır.
4. Acil ihtiyaç halinde, sevdiklerine ve acil yardım numaralarına erişebilmek herkesin hakkıdır.
5. Bu anayasaya yeni maddeler önermek, ürün ve hizmet geliştirmek için her türlü öneride bulunmak herkesin hakkıdır.
Tıpkı İsaac Asimov’un Robot anayasası gibi, buradaki anahtar kelime anayasa, tüketici hakları falan gibi bir betimleme değil doğrudan anayasa ifadesi olmaktadır.
Acaba Cep Anayasası ifadesi ile bir şeylere mi atıf yapılmaktadır. Bizim muhafazakar kafa yapısına sahip tutucu insanlarımıza anlatılmaya ve yedirilmeye çalışılan başka bir şeyler de mi var acaba?
Yeniden yazılan anayasa gibi mi acaba, işte size İsaac Asimov’un “Robotlar Anayasası”
BİRİNCİ KURAL:
Bir robot, insan yaşantısına asla kast edemeyeceği gibi, etkisiz kalmak yoluyla bile olsa, bir insanı, karşı karşıya kaldığı tehlikeyle yapayalnız bırakamaz.
İKİNCİ KURAL:
Bir robot, birinci kuralla çelişkili olmaması koşuluyla, verilen bütün emirleri yerine getirmekle yükümlüdür.
ÜÇÜNCÜ KURAL:
Bir robot, kendi öz varlığını korumak için, birinci ve ikinci kuralla çelişkili olmayan her türlü yola başvurabilir.