Modern ve gelenek arasındaki çatışma içerisinde, dönüşen cinsiyet ve sınıf kavramları: Elif Uras – Nicaea
Elif Uras’ın, Nicaea başlıklı kişisel sergisi, 3 Mayıs – 25 Ekim 2015 tarihleri arasında, The Aldrich Contemporary Art Museum ev sahipliğinde gerçekleşiyor.
Sanatçının İznik Vakfı’nın atölyelerinde ürettiği seramik eserler, Batı sanat tarihine yaptığı referansları, İznik geleneğinden esinlenen motiflerle birleştirirken, modern ve gelenek arasındaki çatışma içerisinde dönüşen cinsiyet ve sınıf kavramlarına eğiliyor.
İznik çinilerinin, tarihsel olarak, geleneksel toplumun ataerkil (*) şartlarını yansıttığı gerçeğinden yola çıkan sanatçı, işlerinde bu yaklaşımı tersine çevirerek kadını ön plana çıkarıyor.
Uras’ın çıkış noktalarından biri de İznik’te günümüzde çini ve seramik üretiminde kadınların hem yönetici hem de işgücü olarak etkin rollerde bulunmasıdır. Kullandığı formlar ve imgelerle kadın figürünü merkeze alan Uras’ın heykelleri, cinsiyet rollerinde tarihten günümüze yansıyan bu dönüşüme dair izler de taşıyor.
Küratörlüğünü Amy Smith-Stewart’in üstlendiği sergide Uras’ın eserlerinin yanı sıra Metropolitan Sanat Müzesi’nin koleksiyonundan ödünç alınmış, 16. yüzyıl başından kalma bir İznik tabağı da sergileniyor. Bu tarihi eser, Uras’ın tabak ve vazolarıyla bir diyalog içerisinde olup benzer helezoni motifleri taşıyor.
İnternetin, dijital ortamların ve daha pek çok şeyin bulunmadığı 90’lı yıllarda, gazetelerin tirajlarını arttırma gayretleri içerisinde bulunduğu zamanlarda gerçek bir pazarlama dehasının, “kupon toplatma” fikrini yaşama geçirmesiyle, gazetelerin tirajları birden bire yükseliş trendine girmişti. O zamanlarda okuyuculara, kültürel bir yaklaşımla, ansiklopediler ve çeşitli klasik romanlar, kupon karşılığı verilirdi. Bu işin büyüsüne kapılan medya kuruluşları kupon karşılığı hediye verme işini öylesine büyütüp geliştirmişlerdi ki, sayelerinde neredeyse büyük şehirlerde evinde yemek takımı olmayan kalmamıştı. Hatta kızlarına çeyiz biriktirenlerin sayıları hiçte azımsanmayacak ölçütlerdeydi. Çeşitli firmalar ellerinde kalmış tapon mallarını bu sayede sıfırlayarak batmaktan kurtulmuşlardı. “Kazan, kazan” formülüne çok uygun bir stratejiyle medya kuruluşlarının herhalde birkaç kat çalışanı esas işlerinin dışında, sırf kupon karşılığı pazarlama işleriyle meşguldüler.
Uzunca bir süre devam eden kupon karşılığı hediye işinin cılkı çıkmasıyla artık istenilen düzeyde tirajlar artmadığı gibi okuyucu kitleleri de kupon toplamaktan bıkmıştı. 21.yy da pek bir önemi olmasa da o dönemde kupon karşılığı renkli(!) TV vermeyi taahhüt eden bir gazete işi yüzüne gözüne bulaştırarak iflas etmesinin ardından bu devirde kapanmıştı.
Artık, promosyon çalışmaları, başka bir boyutta ve bilimsel olgular eşliğinde devam edecekti.
Sanatsal alanda da, gazetelerin kupon karşılığı hediye verdiği zamanlardakine benzer şekilde, galerilerin, sanat ya da müzayede kuruluşlarının daha açıkçası sanatın ticaretini yapan muhtelif organizasyonların da birkaç kat çalışanı esas işlerinin dışında, reklam ajanslarındaki metin yazarlığı gibi işler yaparak pazarlama faaliyetlerine yardımcı olmaktalar.
Bu konuda hayli gelişmiş bulunan sektörlerden biriside, yayıncılık alanında gösterilen çabalardır, öylesine tuhaf tanıtımlar yapılır ki, sanırsınız piyasa her yeni çıkan kitap bir dünya klasiği olmaya aday. Benzeri tanıtımları ekonomik ilişkilerin daha sağlam olduğu sinema ve müzik alanında da fazlasıyla görmek mümkün.
Şimdi dönüp kendimize soralım, resimden seramiğe kadar uzanan geniş bir alanda çalışmalarını ABD’den, Türkiye’ye uzanan bir coğrafyada sürdüren Elif Uras kızımız, belli ki, seramik çalışmalarının olmazsa olmazı olan bir elektrikli fırının maliyetine katlanmayı göze alamayacak şekilde atölye kurmaktan imtina ederek, kalkıp İznik Vakfı’nın imkânlarından yararlanma yollarını seçmiş ve sonunda da onlara, sunmuş olduğu imkânlar sebebiyle övgüler yağdırmanın yollarını İznik Çinilerinin cinsiyetine bağlamış.
Nasıl mı? Şöyle:
Uras’ın çıkış noktalarından biri de İznik’te günümüzde çini ve seramik üretiminde kadınların hem yönetici hem de işgücü olarak etkin rollerde bulunmasıdır. Kullandığı formlar ve imgelerle kadın figürünü merkeze alan Uras’ın heykelleri, cinsiyet rollerinde tarihten günümüze yansıyan bu dönüşüme dair izler de taşıyor.
Birde işin içerisine tarihi boyut ekleyerek daha fazla dikkat çekebilmek amacıyla Nicaea ya da olması gerektiği şekilde Nikaea adını kullanarak, uluslararası alanda açılım yaptığını düşünmekte, öyle ya İznik adı dünyada hiçbir mana ifade etmiyor oysa Nicaea adının tüm Hıristiyan’lık dünyası için taşıdığı anlamın ne olduğu gayet iyi bilinmekte.
Bir su kabağı ya da antik vazo formundan yola çıkarak, üzerine giydirdiği bikini ile kadın (dişi) olgusunu yakaladığı seramikler için İznik Çinilerinin ataerkil şartları yansıttığı nasıl söylenebilir?
İznik Çinileri, tarihsel olarak, geleneksel toplumun ataerkil şartlarını yansıtıyorlarmış! Hoppala!
Birde Yüksel Arslan’ın resimlerine bakalım acaba neyi yansıtıyorlar?
Sadece Google’la olmuyor bu işler!
(*) Ataerkillik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzeni. Bu düzenin temelini erkeğin üstünlüğü fikri oluşturur; soy erkekler tarafından belirlenir, hâkimiyet erkeklerindir. Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir. Bu erkek üstünlüğü ilkesi etrafında, toplumun kültürü, adetleri, inancı ve mitolojisi, anaerkil düzenli toplumunkinden farklı bir biçim oluşturur.
Ataerkillik sözcüğü Türkçe kökenlidir. Türkçeye Fransızca’dan geçmiş olan ve batı dillerinde Ataerkillik manasında kullanılan patriarka sözcüğü ise Latince patria (baba) ve Yunanca achein (hükmetmek) kelimelerinden türemiştir. Ataerkilliğe dayanan, ataerki temelli olan oluşumlara “ataerkil” veya “patriarkal” denir.
Modern dünyada dahi ataerkilliğin hâkimiyeti neredeyse tartışılmazdır. Bununla birlikte, ataerkil olduğu söylenen toplumlar arasında büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. Ataerkillik, maço kültürün yaygınlaşmasına da zemin hazırlamıştır. Bazı tarihçilere göre ataerkillik (partiyarka) dünya toplumlarına egemen olmadan önce bazı toplumlar anaerkil bir düzene sahipti, bazılarında da cinsiyet egemenliği bulunmamaktaydı.
Kaynak: Wikipedia
 
			




